Bir Satranç Maçı ve Gençlik Mücadelemiz

Deep Fritz (bilgisayar) hamlesini oynayıp oyunu bitirdikten sonra Dünya Satranç Şampiyonu Vladimir Kramnik’in başından aşağı kaynar sular döküldü. Tahtanın üzerindeki en yanlış hamleyi seçerek mat olmuştu, elbette bu seviyede üst düzey bir oyuncudan beklenmeyecek bir hataydı. Peki nasıl oldu da en yanlış hamleyi seçebildi? *

Yazının başlangıcı sizi yanıltmasın. Bu yazı tarihsel bir satranç maçından bahsetmek için yazılmadı, nihai amacım gençlik mücadelemizin teorik ve pratik zemini üzerine düşünmek ve konuşmak. Şimdi sizlere gençlik muhalefetimizin güncel durumuyla bu satranç maçının arasında kurduğum ilişkiyi anlatacağım.

İçinde bulunduğumuz durum

İçinde bulunduğumuz koşullarda üniversiteli, liseli ve okurken çalışmak zorunda kalan tüm gençlerin hayatlarının neoliberalizmin ekonomik, siyasal, kültürel alandaki saldırılarının etkisiyle ne kadar zor bir hal aldığını görüyoruz. Öğrenim gördüğü okulda bankacı eğitim modeliyle** beyni bir çöp kutusuna çevirilen, fakültesinde, topluluğunda karar mekanizmalarında yeri olmayan ve mezuniyetinden sonra güvencesiz, karın tokluğuna çalışmak zorunda kalan bir neslin üyeleriyiz. Egemenler, “ekmek aslanın ağzında” benzetmesini yeni bir gerçeklik olarak dayatmaya devam ediyor. Ancak bu tahliller bir yana örgütlenmenin acil ihtiyaç olduğu şu dönemde gençliğin ne ekonomik ne de siyasal talepler etrafında kitlesel bir örgütlenme eğiliminde olmadığını görüyoruz. Gençliğin ve gençlik örgütlerinin Gezi İsyanı’yla kazandığı hareket alanından günümüzde bahsetmek mümkün değil. Elbette bunun birçok farklı nedeni var ve bunları tartışmak yazının sınırlarını aşacaktır. Burada nedenleri açıklamaktan çok biraz daha bizimle ilgili olan kısma dair aklımdan geçenleri paylaşmak ve tartışmak istiyorum.

Hesap yapmadan hamleler

Ne diyorduk satranç… Evet, Kramnik gibi bir oyuncuya tahtadaki en yanlış hamleyi oynatan sebeplerin üzerine düşünelim. Maçın berabere sonuçlanmaya giden olağan seyrine kendini kaptırmış olan büyük usta, taş değişimine giderek (eşit kuvvetteki iki taşı değiştirerek) konumu daha rahat oynanabilir bir hale getirmeye çalışıyordu. Hesaplama yapmadan rakibinin planını düşünmeden yapılan bu ezber davranış bir hüsranla sonuçlandı. Gençlik mücadelesi üzerinden konuyu yorumlarsak basma kalıp, güncellenmeye ihtiyaç duyan teorik bazı ön kabullerle hareket etmek, alışık olduğumuz siyaset biçimi olduğu için bize rahat bir alan sunsa da çağın ruhuna ayak uyduramayan düşünüş biçimlerimiz, gençlik muhalefetine pozitif ivme kazandırmamıza engel oluyor. İşte biz de tıpkı Kramnik gibi bazı ezber hamleleri yapmaya devam ediyoruz.

Pratik anlamda bu kolaya kaçma hali oldukça sakıncalı… Kapitalizmin güncel durumuna, dünyadaki emperyalist savaşın bugününe ve geleceğine, içinde bulunduğumuz coğrafyanın siyasal durumuna dair güncel tahliller yapmak ve kuracağımız yapıları -üniversite meclislerinden, okul forumlarına, merkez komitelere- bu teorik zemin üzerine oturtmak bizim acil görevlerimiz arasında bulunuyor. Böylece ezberden kaçıp anın orijinalitesine uygun manevralar yapabiliriz.

Rakibin saldırısı, bizim planımız

Gençlerin (geleceğin işçi ve işsizlerinin) hayatları üzerinde yapılan saldırının boyutlarını tahlil ederken günümüzün getirdiği birtakım ihtiyaçlardan bahsetmek gerekiyor. Yaslanacağımız teorik zeminin tarifini yaparken kapitalizmin son süreçte saldırısını hızlandırdığı alanlarda gençliğin kendi sözünü söylemesinin kanallarını açmak gerekliliğini hatırlamak gerekiyor. Kramnik’in yaptığı hata kendi hamlesini güçlü bir plan üzerine kurmadan ve rakibinin hamlelerinin ne amaçla yapıldığını sorgulamadan davranmak oldu. Sınıf savaşında burjuvazinin hamlelerinin gerçek nedenlerini, gençlik üzerinde kurduğu güncel planları üzerine düşünmek gerekiyor. Bunun karşısında ne yapacağımızı planlı, ilmek ilmek örmezsek kaybedilecek pozisyonlarda kalmamız kaçınılmaz. Bugün düşmanlarımızdan biri olan kadın düşmanlığı, akla gelebilecek her türlü fobiyi besliyor. Milliyetçilik ise zehrini, bünyelere göçmen karşıtlığı üzerinden yayıyor. Üniversitelerde özgür sanat çalışmalarını yasaklıyor mesela… Ekolojik yıkımı gizleyen bir yığın sürdürülebilirlik projesi gençliği oyalıyor. Bize düşen saldırı alanlarını ve potansiyel yarıkların farkında olup alanın öznelerini emek eksenli gençlik hareketinin çevresinde politikleştirmek, sınıf savaşının tarafı olduğunu hatırlatmak. Durumun aynı satranç tahtasında olduğu gibi bir savaş olduğunu açığa çıkartıp ona uygun davranmak. Ancak o zaman kitleselleşmenin kapıları açılabilir.Belki mücadele anladığımız ya da alışık olduğumuz biçimlerde olmayacak ancak günümüzün ihtiyaçlarına yönelik bir pratik oluşturabilmek ve düşmanın hamlelerine karşılık verebilmek için yakın zamanda 205.yaş gününü kutladığımız Karl Marx’ın dediği gibi, “Olduğu yerde donup kalmış koşulları, kendi şarkıları eşliğinde dans etmeye zorlamalıyız”. 

Sonuç Yerine

Kramnik bir dünya şampiyonu olarak bu basit hatayı yaptı ve oyunun sonuna geldi. Muazzam hesap yeteneğine ve oyun bilgisine sahipti ancak ezbere davranmak kaybetmesine neden oldu. Gençlik mücadelesi içinde olan bizler de siyaset tahtasında yer sahibiyiz. Hareketimiz muazzam bir dinamizme, tarihe ve potansiyele sahip. Biz, bu dünyayı yeniden kalıba dökecek olanlar, karşımızda yenilmez gibi gözüken sistemi devirebilecek kudreti var edebiliriz. Yeter ki hamlelerimizi planlı yapalım ve ezbere davranmayalım. İçinde bulunduğumuz savaş bir satranç maçı gibi berabere sonuçlanması mümkün olmayan tarihsel bir durum. Geçmişteki devrimci gençlik önderlerinde gördüğümüz, pratik ve teorik anlamda kazanmaya oynayan bir gençlik hareketine ihtiyacımız var. Bulunduğumuz yerden önümüzdeki süreç için bizi zorlu bir sınavın beklediğini söyleyebiliriz. Bu anlamda tahtanın başına tüm kudretimizle geçip savaşmak ve ezberleri bozup buzu kıracak bir hareketi var etmek zorundayız. Şimdiden hepimize kolay gelsin.

* Bahsi geçen satranç maçı Vladimir Kramnik ile Deep Fritz arasında oynanan maçın 2. Partisidir. 

** Freire, geleneksel eğitim uygulamalarını, bir bankada yapılan işlemlere benzeterek, bu modeli “bankacı eğitim” modeli olarak adlandırır. Bu modelde eğitim, bir “tasarruf yatırımı” olarak düşünülür. Öğrenciler “yatırım nesneleri”, öğretmenler ise “yatırımcı”dır. 

Yazar