Düşmanı Gördük Tanıdık Şimdi İşçi ve Öğrenci Yeniden El Ele

70’lerden itibaren neoliberal politikaların hayatın her alanına girmesi; sağlıktan eğitime, birçok kamusal alanın kapitalist üretim ilişkilerini bakımından geçirdiği dönüşümü ivmelendirmiş ve kamusal alanlar “özelleştirme” adı altında meta üretim-dağıtım merkezleri olmuştur. Üniversiteler de bu merkezlerin atardamarları haline gelmiştir. Eleştirel ve toplum yararına bilgi üretmede belirleyici olan üniversitelerin tarihleri boyunca sermaye ile entegrasyonları, maksimum seviyeye çıkmıştır. 

Bu entegrasyon, sınıf mücadelesindeki yenilgilerin ve kazanımların da bir tezahürüdür. Egemen sınıf salt toplam karın arttırılmasıyla değil, bu sınıf içerisindeki kesimlerin kendi kar oranlarını arttırarak rekabeti şahlandırma ve sermayenin kazanımı adına aşırı karın elde edilmesiyle de ilgilenir. Odakta olan bu kar biçimi, kullanım değerinin üretilmesiyle yani toplumsal ihtiyaçların giderilmesinin üzerinde durmaz. Doğrudan egemen sınıfın karını maksimize etmeyi hedefler. Üretilen artı değerin kapitalistler arasında sıçrayacağı ve bundan kapitalistlerin kar elde edeceği temel nokta işçinin emek gücüdür. Emek gücü maliyetini düşürmek esastır ve kapitalizmin son dönemde uzun mesai saatleri ve iş yoğunluğuyla derinleştirdiği sömürünün parolası “az işçi, çok iş”tir.

Kapitalizmin farklı aşamalarında bölgesel veya uluslararası egemenlik belirleyiciyken geç kapitalizm aşamasında belirleyici olan sektör bazında piyasada egemenlik kurmaktır. Sektörel egemenlik, OSB’ler gibi belirli bölgelerin oluşturulmasından ve belirli pilot üniversitelerde bu egemenliğin sağlanması için yaratılacak teknolojik gelişimden, bilgi üretiminden kaynağını alıyor. Bu sayede geç kapitalizm aşamasında bilim egemen sınıf için üretim anlamına geliyor, üniversiteler de bunun için yeniden yapılandırılıyor. Eğitim, istihdama “karı en çoklaştıran” piyasaya uygun bir biçime kavuşturularak araçsallaştırılıyor.

Sermayenin çıkarları doğrultusunda giderek özelleşen üniversitelerde araştırmalar, sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda şekilleniyor. Öğrenciler, daha hızlı üretim yapan ve daha az işçiye ihtiyaç duyan teknolojileri üretmek için teşvik ediliyor; toplumsal tepkilerin sönümlenmesi için psikoloji, iktisat gibi alanlarda kapitalist sisteme dair eleştirel bakış ortadan kaldırılıyor.

Kapitalist sistem sismik krizlerle sarsılırken yapısını koruyabilmek, kendini sürdürebilmek için sürekli yeni bir toplumsallık, hegemonya inşa etmeye çalışıyor. Bu inşada işçi sınıfının sahip olduğu yaratıcı-yıkıcı güç parçalanıyor, genç işsizlik “vasıfsızlık” kisvesiyle gizleniyor. Örgütsüzlük, rekabet, umutsuzluk arttırılıyor ve öfke, ırkçı sağ söylemlerle göçmenler gibi işçi sınıfının kendi içindeki bölüklere yöneltiliyor. Kapitalist ilişkileri hakikat olarak bilen bir genç kitlesi yaratılmak isteniyor.

Gençliğin vasfı

İşsizliğe, ana akım iktisatçılar tarafından getirilen açıklama işsizliğin bir “vasıfsızlık” sorunu olmasıdır. Bu açıklamaya göre, iş bulabilme potansiyeli artırılan vasıfla, performansla doğru orantılıdır. Bu da genç işsizlere kendilerine yeni vasıflar ekleyebilecekleri olanaklar peşinde koşma, daha rekabetçi olma zorunluluğu getirir. Yani, “‘vasıf’ tanımını iş bulmaya yeterlilik anlamına indirgersek” artık üniversiteden mezun olmanın iş bulmak için tek başına yeterli bir vasıf olmadığını son dönemde artan üniversiteli işsiz sayısını baz alarak söyleyebiliriz. 

TÜSİAD raporlarında üniversite eğitiminin doğrudan bireysel sermaye olarak ele alınışı, genç işsizler üzerinden yapılan “vasıf” tartışmalarının beslenme noktasını oluşturuyor. Öğrencilere sürekli kendilerini istihdam edilebilir, meta gibi satılabilir hale getirmeleri, kendilerine yatırım yapmaları telkin edilirken ortaya çıkan CV hazırlama, yetkinlik sınavlarına hazırlık kursları bir piyasa değeri ortaya çıkarıyor. Ortaya çıkan bu değerle, gerçek sınıf probleminden yanılsatılmış öğrencilerin tepkisi, sınıfsal öfkesi ertelenip sönümleniyor.

Eğitimin toplumun mu yoksa ayrıcalıklı bir kesim yararına mı olacağı hem öğrencileri hem de işçi sınıfını ilgilendiren bir meseledir. Eğitim de sermaye birikim süreci de sınıf mücadelesinden bağımsız şekillenmez. Eğitimin nasıl koşullarda, kimler için, neyi amaçlayarak verileceği sınıf mücadelesi ile belirlenir. İşçilerin ve öğrencilerin çıkarları eğitimde; neyin, kim için üretileceği kısmında söz sahibi olma ve toplumsal yararın gözetilmesinin amaçlanması uğrunda kesişir. Bu yüzdendir ki öğrenci hareketi işçi sınıfı ile dayanışma halinde olmalıdır. Bilgi metalaşır ve üretim biçimleri bu metalaşan bilgi ile yeniden, işçi sınıfı aleyhine piyasalaşan üniversitelerde öğrenci gençliğin parçası olduğu bir süreçte şekillendirilir. Geleceğin işçileri de bu üniversitelerde bu üretim biçimleri benimsetilerek hazırlanır.

Beslenme, barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamayan öğrenci gençliği KYK kredileriyle, cafe-bar gibi yerlerde yarı zamanlı çalışarak veya motokuryelik yaparak yoğun sömürü çarklarının içerisine giriyor ve bu ihtiyaçları karşılamaya çalışıyor. Öğrenci hayatının idame ettirilmesi, borçların kapatılması kapitalizmin neoliberal evresinde öğrencinin işçileşmesiyle mümkün hale geliyor.

Öğrenci artık tam zamanlı öğrenci değildir. İşçi sınıfının bir parçası, geleceğin ise tam zamanlı işçisidir.

İşçileştirilen-İşsizleştirilen Gençlik

Kapitalist sistemin devamı için sermaye birikimi, istihdam daralmasını da beraberinde getirmekle yazgılıdır. Çünkü Marx’a göre kapitalist sistemde tam istihdam sistemin kendini tekrarlayabilmesi için mümkün değildir. “Sermaye bir yandan emekçi nüfusu arttırmaya yönelirken, bir yandan da bunun bir kısmını sürekli bir artı nüfus -sermaye tarafından kullanılmadıkça varlığı lüzumsuz olan fazlalık bir nüfus- olarak ortaya koyar.” (Marx, 1973: 333-334) Yani, işsizlik kapitalizmin yapısal bir durumudur. Sistem kendini devam ettirmek ve krizlerini aşmak için belirli zamanlarda istihdamı arttırsa da belirli zamanlarda da artırdığı istihdamı ortadan kaldıracak ve borçlandırma yoluyla özellikle çocukları, gençleri sistemine entegre etmeye çalışacaktır.

2022 yılında TÜİK’in açıkladığı verilere göre üniversite mezunu işsizlerin oranı %11,3 ile %10,4 olan genel işsizlik oranının üzerindedir. İstihdam oranı ise 2021’e göre 2,3 puanlık artış göstererek %47,5 oranına ulaşmıştır. Kayıtsız birçok genç işçiyle birlikte bu verilerin tam olarak hakikati ortaya koymadığını bilsek de genel olarak istihdamın artarken genç işsizliğin de artığını ortaya koyabiliriz

Eğitimin, kampüslerimizin tamamen sermayenin kontrolüne geçmesi; sınıfsal çelişkilerin görünmezleşmesine ve giderek bu katmanların arasında ezilen bir işçi-öğrenci gençliğinin oluşmasına yol açar. Topluma, ürettiği bilgiye, işçi sınıfına yabancılaşan bir gençlik kontrol edilebilmesi kolay ve gerektiğinde işçi sınıfı karşısında karşıt güç olarak kullanılabilir.

İşçi-Öğrenci El Ele

Oysa ki dünümüzde ve bugünümüzde öğrenci ve işçi dayanışmasına dair birçok örnek, birçok yan yana geliş vardır. İsmet Demir’in kendilerine dernek bulamayan devrimci öğrenciler için Yapı İşçileri Sendikası’nın binasında bir oda tahsis etmesi, Dev-Genç’in 15-16 Haziran’ı yer yer örgütlenmesi ve işçilerle yan yana grev yürüyüşünde yer alması, Soma maden katliamı yaşandığında İTÜ öğrencilerinin bu katliama karşı Maden fakültesini işgal etmesi, Asır Plast’ta hakları gasp edilen işçilerle 48 gün boyunca bizlerin dayanışma göstermesi, Özak Tekstil işçileri Urfa’daki direnişlerinden Levi’s mağazaları önüne çağrı yaptığında gençliğin birçok kente bu çağrıyı taşıması; bu ortak yolun, dayanışmanın nice örneklerinden birkaçıdır. 

Sonuç olarak, kapitalist sistemle mücadelede işçi sınıfıyla gösterilecek dayanışma üniversite gençliğinin kendini gerçekleştirmesinin ön koşuludur. Artık mavi yaka- beyaz yaka kavramlarının silikleştiği; asgari ücretin ortalama ücret olduğu, geleceksizliğin, yoksulluğun sorumlularının gençler için de işçiler için aşikar olduğu bu dönemde işçilerle öğrencilerin 15-16 Haziran’da olduğu gibi el ele vererek mücadele etmesi tarihsel bir görevdir.

Özgürlüğe giden yolda güçlerimizi birleştirerek devrimci potansiyeli doğurmak; demokratik üniversiteler, demokratik cumhuriyet hedefi doğrultusunda ilerlemek üniversite gençliğinin işçi sınıfıyla kuracağı her bir bağa tabiidir.

Yazar