Hatay’da bir halkın kendi topraklarından koparılmasını, kültürel değerlerinden yoksunlaştırılmasını gözlemliyoruz. Dinlerini, dillerini unutmaları bekleniyor Arap Alevilerden. Şehirdeki su, internet ve elektrik altyapısının hala büyük sıkıntıları olması da faşist iktidarın Arap Alevi semtleri için bilinçli olarak uyguladığı bir politika. Baskıcı rejimlerin “kendisinden” olmayan halklara uyguladığı şiddete karşı halkların kendi dayanışma alanlarını üretmesi, kültürlerine daha da büyük bir güçle sahip çıkması gerek.
Evvel Temmuz Kültür Sanat Festivali, Arap Alevi halkının kendi kültürünü unutmaması için bir direniştir. Toplumun kolektif çabasıyla Arap Alevi kültürünü yeniden canlandırdığı, unuttuğu kültürel değerlerini giderek daha da hatırladığı bir süreçtir. Bu festivalin örgütlenmesi Arap Alevi halkının kendi kültürlerini unutmaması ve toplum içerisinde özne konumuna gelmesi açısından çok değerli. Bu sebeplerle biz de gençler olarak Arap Alevi halkının direnişini büyütmek ve güçlendirmek adına Evvel Temmuz sürecinde yanlarındaydık. Lakin halk dayanışma içerisinde olsa da devlet bu topraklardan Alevileri uzaklaştırmayı, kendisine rant alanı açmayı hedeflemiş durumda. Ne ekolojik yıkım ne de halk düşünülüyor Hatay’ın deprem sonrasındaki kent planında.
Öncelik sermayede mi halkta mı?
Samandağ’da, özellikle de deprem sonrasında başlayan banliyöleşmeyle yapay bir kent planı çıkartıldı. Yerli halkın yarısından çoğu hala konteyner kentlerde yaşıyorken ve merkezdeki evler hala hasarlıyken kent planlamasında zeytinlik alanların talanı öncelikli görüldü. Bu hedefle, banliyö çalışmalarının planlandığı zeytinlik arazilerin tapusu önce düşürülüyor ardından da devlet araziye el koyuyor. O zeytinliklere hayatını adayan insanlara da emeklerinin yok oluşunu izlemekten yahut direnmekten başka bir şans bırakılmıyor. Kültürel ve ekolojik açıdan zeytinlik kıyımının verdiği zararın, yerli halkın yaşadığı acıların telafisi yok. Ekolojik kıyım, kapitalist düzenin karı uğruna gerçekleşiyor.
Zeytinliklerinden olan halk Kurtderesi’nde direniş çadırları kurmuş durumda. Toplu konutlara dönüştürülen zeytinlikler yerli halkın yemeği, geçimi, kirası, çocuklarının geleceği, hayatını adadığı dallardı. Hatay’ı banliyö kente dönüştürme planına zeytinlik talanıyla başlanması oradaki toplu konutların, söylediklerinin aksine, depremde zarar gören halk için yapılmadığını da gösteriyor. Toplu konutlaşma yapısal olarak insana da uymayan bir düzene sahip. Güvenli ilan edilen toplu konut alanları aslında sadece belli bir sınıfa hizmet ediyor. Bunu yaparken ise emekçileri ve ezilenleri konteynerlere mecbur bırakmaya devam ediyor. Bu yönüyle kapitalist sömürü ilişkilerinin bölgeye daha da yoğun bir şekilde nüfuz etmesi sağlanmaya çalışılıyor. Hala kendisini toparlamaya çalışan bir halka verilebilecek en büyük hasarlardan biri de daha yoğun bir kapitalist sömürü ile karşı karşıya bırakılmak değil midir? Zeytinliklerine el konulan insanların hayatı dağılırken toplu konutlarda yeni bir yaşamın başlaması halka nasıl yardımcı olabilir?
İklim krizinin yansıması olarak yangınlar
Bu seneki süreç içerisinde bir önemli sorun da yangınlardı. Hatay’da çıkan yangın şehre inmeden durduruldu ama bu getirdiği korkuyu ve yanan canları değiştirmiyor. İklim krizinin ilerlemesi gün geçtikçe yangınları da artırıyor. Alınmayan önlemler, dikkatsizlikler ve sürekli olarak artan sıcaklıklar sonucu çıkan yangınlar büyük bir yıkımı getiriyor beraberinde. İklim krizinin gün geçtikçe daha ciddi boyutlara gelmesini gündelik hayatlarımızda gözlemleyebiliyoruz artık. Yangınlar bu kadar gündemimize girmişken önlem alma konusunda hala geride kalıyoruz. Yetersizlikler yüzünden yangınların önlenmesi günler sürebiliyor. Bu esnada hayatını kaybeden canları ne yapacağız?
Yangın sonrası süreç de genellikle pek iç açıcı olmuyor. Halk da o bölgenin doğal yapısı da hiç düşünülmeden hareket ediliyor. Ekolojik ve halkı düşünen politikaların olmaması; yangınları, orman alanlarının rant uğruna sermayeye peşkeş çekilmesi için bir fırsat olarak sunuyor. Zeytinlikleri bile toplu konutlara çeviren bir iktidar karşısında yangınla yıkıma uğrayan alanların da korunması gerekli.
Depremden sonraki ikinci yılda konteyner kentler
Yanan alanın alt kısmı konteyner kentlerle dolu. Deprem üzerinden geçen yıllar insanların barınma sorununu gidermek yerine banliyö çalışmalarıyla, konteyner kentte kalan insanların karşılayamayacağı fiyatlara toplu konutlar planlayarak geçmiş. Konteynerler barınma sorununa gerçek bir çözüm mü? Şehrin içindeki hasarlı binalar bu şekilde bırakılmalı ve kent zeytinlik alanın içine mi çekilmeli? Konteynerde yaşamaktan başka şans tanınmayan onca insan sermayenin çarklarından biri olamadığı için göz ardı ediliyor.
Evinin ve güç bela elde edebildiği birikiminin deprem sebebiyle elinden gitmesi halkın suçu değilken bedelini halk ödüyor. Konteyner kentlere yerleştirilen onca insan orada yaşamlarını sürdürmeye çalışmaya devam ediyor. Zeytinliklerin tapusunun bir sabah hiçbir haber olunmadan düşüp ranta açılabileceği kadar acil bir toplu konut ihtiyacı mı var yoksa konteyner kentlere çözüm mü üretilmeli? Özellikle de bu kadar insan hala konteyner kentlerde yaşıyorken toplu konutlaşmanın en acil plan olması bilinçli olarak bir kesimin unutulduğunu göstermiyor mu?
Evvel Temmuz içinde halk dayanışması
Halkın aktif olarak yaşadığı sorunlara karşı direniş de artıyor. Evvel Temmuz’un birleştiriciliği insanları etkiliyor. Özellikle de İstanbul’dan Samandağ’a gelmek, festival sürecini deneyimlemek çok güzeldi. Bir kültürün unutulmaması adına verilen emekler, insanların umutları bütüncül bir ortam yaratıyor Samandağ’da. Festivalin devamlılığı da en çok bu sebeplerle önemli. Arap Alevi halkının umudu, direnişi Evvel Temmuz. Bunu gözlemlemek, bunun dışarıdan da olsa bir parçası olabilme imkanını elde etmek çok değerli.
Halk tarafından büyük bir neşeyle, beklentiyle karşılanıyor yaptıklarımız. Mahalle aralarında bildiri dağıtırken insanlar kendi gençlik yıllarındaki Evvel Temmuzları, anılarını bizlere anlatıyor. Bizleri görmek geçmişlerini hatırlatıyor insanlara. Kültürlerinin her şeye rağmen devam ettiğini görüyorlar.
Kadınların, gençlerin ve çocukların değerlerine sahip çıkmasını mümkün kılan bir festival süreciydi yaşanan. Nesne olmaya alıştırılan bu kesimlerin kendi atölyelerinin olması, festivalin amacının halkın her kesimine erişmek ve her kesimini kültürlerinin unutulmaması için emek vermeye davet etmek olduğunu gösteriyor halka. Atölyelerin yanında yapılan şenlikler ve panellerle de birlikteliği, neşeyi paylaşırken bir yandan da güncel gelişmeleri konuşmaktan geri kalmıyoruz. Samandağ halkı kuraklığa, yangınlara, depreme, devletin uyguladığı politikalara rağmen vazgeçmiyor. Evvel Temmuz’un insanlara ulaştığını, insanlara güç verdiğini görmek de bu festivalin ne kadar önemli olduğunu tekrar tekrar vurguluyor bizlere.
Festival Samandağ’daki ekolojik yıkımı ve Arap Alevi halkının devlet tarafından yalnız bırakılarak sermayenin eline teslim edildiğini gözlemlediğimiz, ancak buna karşı halk ile beraber hepimizin ihtiyaç duyduğu olan dayanışma ve birliktelik alanını açmaya çalıştığımız bir süreçti. Hatay’daki ekolojik yıkım büyüyor, halk hiçe sayılarak bir kent sömürülüyor. Devletin neoliberal ve faşist politikalar ile Arap Alevi halkını göçe ve asimilasyona zorladığı şehir planlarına karşı, halkın birleşmesi ve kendi kentinde özne olabilmesi için Evvel Temmuz’u yaşatma iradesine elimizden geldiğince destek olmaya ve bu iradeyi her fırsatta selamlaya devam edeceğiz.