Madagaskar’dan Fas’a, Fas’tan Nepal’e, Nepal’den Sırbistan’a, Sırbistan’dan Fransa’ya, Fransa’dan Türkiye’ye… Dünyanın dört bir yanı gençliğin isyan ateşiyle alev alev yanıyor. Otoriterliğe, devlet ve polis şiddetine, baskıya, bürokrasiye, yolsuzluğa, faşizme karşı; gelecekleri, özgürlükleri, hakları için, gençlik mücadele ediyor. Yerel bağlamların özgüllüğü önemli olsa da gerçekleşen krizler kapitalizmin dünyanın bütününde ürettiği çelişkilerden doğmaktadır. Bugün emperyalizmin ve sermayenin genişleyecek yer kalmayana kadar yayılmasıyla yaşattığı krizler, yükselen faşist dalga; bu olgulardan doğan, karşı karşıya olduğumuz tehlikeler ulusal sınırlara sıkışmış durumda değildir. Bu çerçevede ulusal sınırlara sıkışık kalmış bir mücadele biçiminin, sistemi kökünden sarsacak devrimci bir dönüşüm yaratamayacağı bir gerçekliktir. Bugün sermaye sınıfı dünyanın dört bir yanını sömürürken nasıl kendi ulusal sınırları içerisinde var olmuyorsa, buna karşı geliştirilecek mücadele biçimi de ulusal sınırlar içine sıkışmış olmamalıdır. Bu durumda örülecek uluslararası ittifaklar, bağlantılar, dayanışmalar enternasyonalist devrimci mücadelemiz için bir gerekliliktir.
Uluslararası ittifak ve bağlantılarımızın bir parçası olan, Fransa’da faaliyet yürüyen öğrenci sendikaları federasyonu Solidaires Etudiant-e-s ile mücadele pratiklerine dair bir röportaj gerçekleştirdik. Solidaires Etudiant-e-s; faşizme karşı mücadele, neoliberal ekonomik politikalara karşı mücadele, feminist mücadele, ekoloji hareketi, LGBTİ+ hareketi ve bunlarla birlikte güncel durumumuzu etkileyen durumlara, içerisinde mücadele verdiğimiz alanlara ve başka birçok gündeme dair sorularımızı yanıtladılar.
Solidaires Etudiant-e-s’ten yoldaşlarımıza sorulara yanıt verip bakış açılarını bizlerle paylaştıkları için teşekkür ediyoruz ve devrimci selamlarımızı iletiyoruz.
1. Örgütünüzü bize anlatabilir misiniz? Öğrenci sendikası nedir? Solidaires étudiant-e-s kimdir?
Öğrenci sendikası, üniversitelerde ve başka yükseköğretim okullarında olan, öğrencilerin haklarını savunmayı görev edinmiş, haklarını hayata geçirmeyi hedefleyen, farklı müzakere ve baskı araçlarıyla yeni haklar kazanmaya çalışan bir dernektir. Solidaires Etudiant-e-s 2013’te aynı prensipleri taşıyan iki örgütün (Sud Etudiant ve Fédération Syndicale Etudiante) birleşimi ile kuruldu. Bu prensipler şu şekilde: Siyasi partilerden bağımsızlık, öğrenci haklarının yalnızca müzakere yoluna başvurmak yerine toplumsal hareket içinde mücadele ile savunulması ve kazanılması, meslekler arası bağlantıların – Fransa’da bir mesleki sendikalar birliğinin parçası olan tek öğrenci sendikaları federasyonuyuz – örülmesi, üretim ve eğitim mekanlarında kullananlar ve işçiler tarafından öz yönetimin inşa edilmesi ve bu alanların büyük kapitalist grupların özel çıkarlarına göre organize edilmesinin önlendiği bir ortak toplum idealine doğru ilerlemek. Biz toplumsal ve ekonomik olarak seçkin bir kesime hitap eden ve piyasa ihtiyaçlarına göre şekillenmiş bir üniversitenin yerine; özgür, parasız, özgürleştirici bir üniversite istiyoruz. Militanlığımız, devrimci sendikacılığın iki görevine yanıt veren kurucu metne, 1906 Aimens Tüzüğü’ne dayanıyor: Bir yandan varoluşumuzun materyal koşullarının acilen geliştirilmesi, diğer yandan üretim araçlarını elimize almak; dolayısıyla aynı zamanda sınıflar mücadelesinin bir parçasıyız. Aynı zamanda özyönetimi destekliyoruz, yani örgütümüz içerisinde hiyerarşinin olmaması için mücadele ediyor ve üniversitenin kendi eğitsel topluluğu tarafından özyönetimini talep ediyoruz. Yine güvencesizliğimize son vermek ve statümüzün gerçekten tanınması adına bir öğrenci maaşı talep ediyoruz.
2. Fransa’daki gençlik hareketini anlatabilir misiniz? Fransa’daki halklar ve gençler için hangi çatışmalar öncelikli?
Fransa’daki gençlik hareketleri, siyasi partilerin gençlik örgütleri, farklı dernekler ve resmi yapıya sahip olmayan otonom hareketlerden oluşuyor… Farklı anlaşmazlıklara rağmen, bu çeşitli gruplar genelde ortak meseleler etrafında bir araya gelmektedir. Gençlik güncel olarak birçok güçlü dinamizm dönemi yaşadı: 2016’da iş kanunun yok edilmesine karşı gerçekleşen mücadele, 2018’de üniversiteye öğrenci seçimine karşı (lise diploması olan her öğrencinin ayrım gözetmeksizin üniversiteye girebildiği bugüne kadarki geçerli olan sistemi savunduk) verdiğimiz mücadele, buna paralel olarak Sarı Yelekliler’in kendi kendine örgütlediği hayat pahalılığının artışına ve yurttaşların demokrasiye daha yoğun katılımına dair olan “ayaklanmacı” hareket ve özellikle lise ve üniversite öğrencileri tarafından takip edilen uluslararası iklim yürüyüşleri. Feminist ve ırkçılık karşıtı mücadeleler son on yıldan itibaren önemli ölçüde bir yükseliş yaşadı: #MeToo hareketinin Fransız versiyonu ortaya çıktı ve bu bize üniversitedeki kadın meselesine dair taleplerimizi ilerletmek için güç sağladı, cinsiyetçilik ve cinsel saldırı gibi sorunlar buna örnek gösterilebilir.
Göçmenler polisin sistematik hedeflerindendir: başkalarına göre yirmi kat daha fazla kontrole maruz kalırlar – şok edici ama gerçek bir rakam – ve polis cinayetlerinin neredeyse tek mağdurları onlardır. Düzensiz durumda bir göçmen olmak aynı zamanda son derece zorludur: Sürekli sınır dışı edilme korkusuyla birlikte idari baskılardan ve polis saldırılarından kaçınmak zorunludur. Öğrenci sendikası olarak, en güvencesiz koşullarda yaşayan sürgünde yaşayanların ve göçmenlerin hukuki güvenlik hakkı için, konut hakkı için ve eğitim hakkı için verilen küresel bir çabanın parçasıyız.
Bugün büyük engellerle karşı karşıyayız: Uluslararası arenada ılımlı liberal olarak algılanan Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, aslında Fransa’da, tüm muhalefeti görmezden gelerek, toplumsal hareketlere karşı tereddüt etmeden polis şiddetine başvurarak, neoliberalizmi zorla inşa eden vahşi bir politika izliyor. Silahlanmayı daha iyi finanse etmek ve silah sanayisinin çalışmasını sürdürmek için toplumu güvencesizleştirmeyi öneren bir militarist söylem takınıyor. Fransa aynı zamanda dünyanın en büyük ikinci silah ihracatçısı ve Yemen’de, Filistin’de ve birçok yerdeki sivillerin ölümünden çokça kâr elde ediyor. Türkiye’yle karşılaştırınca daha az gözaltı ve keyfi ev baskınlarıyla karşılaşsak da, toplumsal hareketlere karşı gerçekleşen polis şiddeti Avrupa’nın öteki ülkelerine kıyasla oldukça yüksek. Aynı zamanda faşist çetelerin gerçekleştirdiği, ülkede gittikçe yaygınlaşan şiddet eylemleri, öğrencilerin grevleri sırasında gerçekleşen fiziki saldırılar, sendika bürolarına yapılan saldırılar ve sokakta gerçekleştirdikleri saldırılar bizi endişelendiriyor.
2013 yılında, örgütümüzden yoldaşımız olan Clément Méric, bir neonazi çetesi tarafından öldürüldü. Her sene anısını onurlandırıyoruz. Fransa’da aşırı sağın kurumlarda, sokakta kaydettiği ilerlemeler ve tekrar tekrar maruz kaldığımız saldırılar, bize antifaşist mücadeleyi üniversitelerde sürdürmenin gerekliliğini hatırlatıyor. Kısacası, Fransa’da gençlik, politik gerilimlerin ve kapitalizmin ezici saldırganlığının yaşandığı günümüzde, neoliberal otoriter politikaların ilk kurbanlarından biri olarak yer alıyor. Devletin baskılarına ve aşırı sağın saldırılarına rağmen gençliğin bir kısmı mücadele ediyor. Bu bağlamda, savunmacı olmaktan ziyade saldırgan bir tutum takınmak için ve taleplerimizi elde etmek için sınıfımızın örgütlülüğünü her zamankinden daha çok destekliyoruz. Bu taleplerimiz: öğrenim gören işçiler olarak statümüzün tanınması, yoksulluğa ve öğrenciliğin angarya karakterine son vermek için öğrenci maaşı, konut sorununun yeni üniversite yurtlarının inşa edilmesiyle sona erdirilmesi, ücretsiz ve seçici olmayan eğitim ve nihayetinde üniversitelerin tamamıyla kullanıcıları ve kendi eğitsel topluluğu tarafından yönetilmesi.

“Clément, unutmadık. Aşırı sağ ile mücadeleye devam” (2013 yılında neonazi çeteler tarafından öldürülen yoldaş Clément Meric anısına)
3. Başka öğrenci örgütleriyle nasıl uluslararası bağlar kuruyorsunuz?
Uluslararası öğrenci örgütleriyle bağlantı kurmaya adanmış bir uluslararası komisyonumuz var. Avrupalı frankofon (Fransızca konuşan) ülkelerdeki eşdeğer örgütlerimizle sabit ilişkilerimiz var, İsviçrenin Romandie bölgesinde Sud étudiant-e-s et précaires ve Belçika’da l’Union Syndicale Etudiante. 2010’lu yıllarda, Rojava’daki üniversite kütüphanelerine kitap ulaştırma girişimlerini yürüttük, apartheid rejimi görmek ve işgal altındaki Filistin’deki öğrencilere destek olmak için Filistin’e üyelerimizden oluşan bir heyet gönderdik. Yakın zamanda Youth Writing History forumuna katıldık. Aynı zamanda Rus saldırısının etkilerinden korkunç şekilde etkilenmiş, Ukraynalı gençlerin demokratik hakları ve eğitim hakları ile ilgili Ukraynalı bir öğrenci sendikasıyla fikir alışverişinde bulunduk. Bugün itibariyle Japonya’da bulunan bir öğrenci mücadele örgütüyle ve Türkiye’den Özgürlükçü Gençlik ile bağlantıdayız. Liberalleşmenin ve burjuva sınıfının faşistleşmesinin küresel dinamiğiyle karşı karşıya kalmış, eğitim hakkına hem piyasalaşma aracılığıyla hem de ideolojik gericilik yoluyla saldırılan, dünyadaki başka öğrenci örgütleriyle de aktif olarak bağlantı arayışındayız.
İşte bu nedenle yakın zamanda Ukraynalı öğrenci sendikası Priama Diaa’ya desteğimizi sunacağız ve aynı zamanda savaşa ve emperyalizme karşı öğrenci örgütleri birliğine (Universities At Wars) olası katılımımızı açıklayacağız. Karşı karşıya olduğumuz olgunun küresel bir mesele olduğunun ve yanıtımızın ancak koordineli olması durumunda kazanabileceğimizin farkındayız.
Geriye anti-emperyalist hareketin bizim için tam anlamıyla ne ifade ettiği ve emperyalist merkezin kalbinde olan bir ülkede bizim pozisyonumuza dair olan iç tartışmalarımız kalıyor. Meslekler arası sendikal üyeliğimizin elde ettiği sonuçlardan ilham alabiliriz: Solidaires; İsrail’e karşı olan yaptırım, boykot ve yatırımların geri çekilmesine yönelik olan kampanyanın örgütlenmesine katılan, savaşa maruz kalan insanlara maddi olarak yardım eden ve Arjantin’deki gibi baskıcı yasalara maruz kalan sendikacılara destek olan Réseau Syndical International de Solidarité et de Luttes (Uluslararası Sendikal Dayanışma ve Mücadele Ağı) içerisinde yer alıyor. Buenos Aires metro sendikası, RSISL sayesinde Fransa’da bu konu üzerine bir dizi konferans düzenledi, bu tür girişimleri yaygınlaştırmak istiyoruz.
4. Maruz kaldığımız sorunların krizde olan bir sistemden (Kapitalizm ve onun uluslararası görünümü emperyalizm) gelen ortak sorunlar olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanında, egemen güçler halkları sömürmek ve haklarımıza ve özgürlüklerimize saldırmak konusunda iş birliği yapmaktan tereddüt etmiyorlar. Bu bağlamda, ulusal bağlama sınırlı kalmış bir mücadelenin başarı kapasitesi hakkında nasıl düşünüyorsunuz?
Yukarıda sunulan unsurlar göz önüne alındığında, ulusal çerçevede mücadelelerin yararlı olduğunu ve önemli sayıda sonuçlar elde ettiğini dikkate alabiliriz. Yine de küresel gerçeği kökünden kazımak konusunda yetersiz olduğunu kabul etmek gerek. Bugün ulusal çapta zararlı bir reformu engelleyebilir veya aşırı sağın siyasi zaferini püskürtebilirsek ne güzel ama açık olmalıyız: bugün özellikle ulusal ölçekte yapılandırılmış mücadelelerimiz bize eğilimin kalıcı olarak tersine döndürülmesi için bir bakış açısı sunmuyor. Burjuvaziyi küresel ölçekte devirmeden, elimizde kalan az sayıdaki toplumsal kazanımları korumak için tekrar tekrar aynı çabaları göstermeye mahkumuz. Uluslararası bağlarımızı derinleştirmenin bizi daha etkili kılacağını ve daha adil bir siyasi bakış açısına sahip olmamızı sağlayacağını düşünüyoruz. Fransa gibi emperyalist merkezin kalbinde olan, sömürgeci geçmişiyle maddi bağlarını koparmamış bir ülkede, haklarımızın ve maddi güvencemizin kazanılışı neo-sömürgeciliğe ve hafriyatçılığa (ekstraktivizm) dayalı sınırsız büyümenin teşvikinden geçmemelidir. Ekolojik, sömürgecilik karşıtı, ırkçılık karşıtı olmalıdır. Enternasyonalizm bize bunu öğretir.
5. Eğitimin ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesi dünyadaki tüm öğrencilerin maruz kaldığı küresel bir krizdir. Sizce bu soruna karşı mücadele etmek için dünyadaki başka gençlik örgütleriyle birlikte ortak bir mücadele cephesi örmek mümkün müdür?
Yükseköğretimin ve araştırmanın liberalleşmesi dediğimiz şeye karşı uluslararası ittifakların yolunu etkili bir biçimde örmeliyiz: Fransız sendikacılar sadece Avrupa’da Bolonya sürecinin yerel uygulamalarına karşı, Şangay Sıralaması’nın referans olarak kullanılmasına karşı mücadele edebilirler. Ülke ülke hatta üniversite üniversite bunun üzerine çalışıyoruz. Cumhurbaşkanı Macron kayıt ücretlerini arttırmak için, birleştirmek için, farklı ülke kökenine göre kayıt ücretlerini değiştirmek için ve bizi daha iyi dağıtıp tüketmek için reformlarını aşamalı bir şekilde uygularken, kurumların her birinin üzerinde maddi baskı kuracak stratejik zekaya sahip. Ancak uluslararası bağlar bize sorunu kökünden çözmemize olanak tanır. Bir ortak cephe ihtiyaçtır, bize öyle geliyor ki yapılacak çok şey var!

“Bu sefer biz zenginleri yiyeceğiz!“
6. IMF ve Dünya Bankası tarafından dayatılan neoliberal eğitim politikalarına karşı uluslararası bir öğrenci direnişi mümkün müdür?
Bunu gerçekleştirmek için, genel olarak Batı Avrupalı ve emperyalist merkezdeki öğrenci hareketleri, buradan bakınca soyut gözüken IMF ve Dünya Bankası oluşturduğu tehdidi kavramak zorundadır. Emperyalist merkezde, ulusal burjuva her zaman kendi neoliberal reform girişimlerini uygular! Bu reformlar, Bolonya Süreci’ndeki olduğu gibi Avrupa Birliği’nin süreçleri aracılığıyla da gerçekleşiyor aynı zamanda ülke ölçeğinde reformlarla da. Brexit bize şunu öğretiyor: AB gibi özünde neoliberal olan kurumların baskısı olmasa bile, Britanya ulusal burjuvazisi yükseköğretimi liberalleştirmeye devam ediyor. Fransa’da hükümet, IMF’nin müdahalesi tehdidini, kamu hizmetlerindeki bütçe kesintilerini meşrulaştırmak için kullanıyordu (ama tabii ki gençliğin militarizasyonunda bütçe kesintileri olmuyordu). Bu saçmalık, çünkü IMF asla Fransa gibi bir ülkeye saldırmak için tasarlanmamıştı; aksine Fransız, Amerikan, İngiliz ve Alman politikalarının dünyanın her yerine dayatmak için vardı.
Bu sistemin sertliği, kendi alanında uyguladığı reçeteyi tüm dünyaya uygulayabileceğine inanan ve bunu tek iyi politikaymış gibi sunan emperyalist burjuvanzinin iddialı ve çıkarcı karakterinde yatmaktadır. Bunların kaldıraçlarının arasında birçok ülkede “yeniden yapılanmalar”ıyla kamu hizmetlerini yok etmiş Dünya Ticaret Örgütü’nü, Dünya Bankasını, IMF’yi buluyoruz. Emperyalist merkez ve dünyanın geri kalanı, bu uluslararası kuruluşlara karşı aynı mücadele ilişkisine sahip olmayacaklardır. Emperyalist merkezin ülkeleri, her şeyden önce, iç ölçekteki neoliberal politikalara karşı mücadele etmelidirler, çünkü bunlar uluslararası kurumlar için itici güçlerdir. Bunu olumsuzlukla gözlemliyoruz: Amerika Birleşik Devletleri’nde Donald Trump, DTÖ’ye olan taahhütlerini bozduğunda, siyasi karar alma yetkisi geçersiz kalıyor. Büyük güçler arasındaki ticari savaş ve gümrük vergileri açısından karşılıklı önlemler karşısında güçsüz kaldığı görülüyor. Karşıt, toplumsal ve enternasyonalist bir bakış açısıyla; uluslararası neoliberal politikaları, emperyalist merkezdeki neoliberal tarihsel aşamayı aşarak boşa çıkartabiliriz. Bu, bahsedilen ülkelerdeki halk sınıflarına çok ciddi bir sorumluluk yüklemektedir. IMF ve Dünya Bankası’na karşı koordineli bir şekilde hareket etmek için, bu ülkeler arasındaki bu egemenlik ilişkilerini mümkün kılan unsurları materyalist bir biçimde çalışmalıyız. Emperyalist merkezin iç neoliberalizmi, IMF’nin müdahalesiyle neoliberalizmin dünyanın geri kalanına dayatılmasını mümkün kılıyor. Bu kurumların iktidarını yok etmek için, hem bu kurumlara karşı dünyanın her yerinde direnişler oluşturmalıyız hem de neoliberalizmin merkezi reaktörü olan emperyalist merkezde neoliberalizmi yok etmeliyiz.

“Kapitalizm ve güvencesizliğe karşı
Herkese açık bir yüksek öğretim için
sendika bizim silahımızdır“
7. Solidaires Etudiant-e-s ve Özgürlükçü Gençlik’in ortak açıklamasını doğuran koşullar, aslında Türkiye’de faşizmin kurumsallaşmasının 19 Mart sonrasında artan ve yoğunlaşan polis ve devlet saldırılarının yoğunlaşmasıyla gelişmişti. İki sene önce Fransa’da da emeklilik yaşının yükseltilmesi için 49.3 maddesinin uygulanmasına eşlik eden polis ve devlet şiddetiyle, benzer bir duruma tanık olduk. Bununla birlikte, özellikle aşırı sağın yükselişi ve faşizmin kurumsallaşması olmak üzere, küresel ölçekte birçok benzer pratiği örnek gösterebiliriz. Öğrenci örgütlerinin, faşizmin ve aşırı sağın uluslararası tehdidine karşı verilecek mücadeledeki rolü nedir? Faşizme karşı uluslararası olarak nasıl mücadele edebiliriz?
Faşizme karşı yerel düzeyde nasıl mücadele ettiğimizi, öz savunma, karşıt söylem ama aynı zamanda aşırı sağ ideolojiyi halk alanlarından uzaklaştırmak için hareket eden sendikacıların derneği olan Vigilance et Initiative Syndicale Antifasciste, pratikleriyle tanımlayabiliriz. Emmanuel Macron’un otoriter yönetimi ile aşırı sağın yükselişi arasında bağlantı kurmak çok yerinde olur, çünkü faşist politikanın bir kısmı çoktan Fransa’da uygulanıyor: cumhurbaşkanlığı cephesinin genel seçimlerdeki yenilgisinden itibaren, 49.3. madde hükümetin olağan yönetim biçimi haline geldi, bu da bize 1931-1933’te Almanya’da Weimar Cumhuriyeti’nin çektiği acıları düşündürtüyor…
Yenilgilerine ve halkın hoşnutsuzluğuna rağmen iktidara tutunan sözde ılımlı burjuvazi, faşizmin yolunu açıyor. Polis ve dini kurumları yöneten içişleri bakanı Bruno Retailleau, keyfi polis şiddetini arttırıyor, ABD’nin baskıları altında, güçler ayrılığı ilkesine rağmen Filistin direnişine dair bir örnek teşkil ettiği için 41 senedir politik tutsak olan George Abdallah yoldaşımızın özgürlüğüne kavuşmasını kınıyor. Aynı zamanda, hukuk devletinin kutsallaştırılmaması gerektiğine de inanıyor. Ülkede çoğalan İslamofobi cinayetlerinin kurbanlarının ailelerine karşı mutlak bir küçümseme sergiliyor ve hatta üniversitede başörtüsünün yasaklanması için mücadele ederek “başörtüsüne yeter” sloganını ortaya atıyor. Neoliberal ve İslamofobik devletin şiddeti, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı aşırı sağın ilerleyişinin iki temel sütunudur. Daha da ileri giderek neo-faşist öğrenci çetelerine yol açıyor. Bunlar radikal bir şekilde homofobik, transfobik ve antisemitik olarak kendilerini gösteriyorlar, kurumsal aşırı sağda henüz mevcut olmayan bir söylem ama bu sadece bir zaman meselesi.
Bu olgu küresel olduğu için, küresel direniş şarttır. Güçlerimizin parçalanmış olmasına yalnızca üzülebiliriz: Avrupa’da gerici bir enternasyonal örgütlenirken ve aşırı sağın iktidarı için yarışanlar referanslarını Trump, Orban, Putin ve tabii ki Erdoğan’dan bulurken, halkın yanıtı dağınık bir biçimde gerçekleşiyor. RSISL’e olan uluslararası üyeliğimiz sayesinde Arjantinlilerin Javier Milei’ye verdikleri yanıtlara ve onu bazen nasıl yenilgiye uğrattıklarına dair çok şey öğrendik. Eğer öğrencilerin mücadele enternasyonali ortaya çıkarsa, antifaşizm antiemperyalizm ile birlikte sorunların merkezinde olacaklardır.
Bugün selamlamak istediğimiz en güzel girişim, 7 Ekim’den beri Fransa gençliğinde büyük yankı bulmuş, Georges İbrahim Abdallah’ın özgürlüğü için düzenlenen uluslararası kampanyadır. Ülkemizin İsrail’in soykırımcı ve faşist politikalarına mutlak bir bağlılığı olmasına rağmen, tüm kampüslerde Abdallah’ın özgürlüğü için kampanyalar düzenleyebildik. Aynı şekilde üniversitelerimiz ile soykırıma ortaklık yapan şirketlerin arasındaki iş birliklerinin kaldırılması için mücadele ettik. Bu mücadelemiz bize karşı baskılara, susturma girişimlerine, disiplin soruşturmalarına, dayaklara ve bugün kampüslerde baskının bahanesi olarak kullanılan antisemitizm iftiralarına mal oldu; ama biz kazandık.
Georges Abdallah 25 Temmuz’da serbest bırakılacak.[1] Bu harika antiemperyalist zafer bir tesadüf değil: Filistin’in kurtuluşu meselesi üzerine gerçekleşen uluslararası dayanışmanın ve Fransa’da onyıllarca süren mücadelenin beklenmedik bir şekilde kitleselleşmesiyle mümkün kıldığı bir zafer. Yoldaşımız Abdallah önceden bunu şöyle yazmıştı: Fransa onu yalnızca tutsakken daha fazla sorun yaratırsak serbest bırakacaktır! Bu örnek bize burjuvanın keyfiliğine, adaletsizliğine ve aşırı sağa karşı uluslararası direnişe dair ilham olmalı. Başarılı girişimleri, uluslararası kampanyaları ve bu kampanyaları kitlesel olarak sürdürecek daimî uluslararası örgütleri üretelim.
Not: Bu röportaj serisinin devamı önümüzdeki hafta yayımlanacaktır.

“Örgütlen, mücadele et, kazan!“
[1] Georges Abdallah 25 Temmuz 2025’te serbest kaldı, bu tarihten önce yanıtlanmış bir soru.