Covid-19 pandemisinden sonra gün geçtikçe daha da derinleşip küresel anlamda krize dönüşen barınma sorunu, ülkemizde yaşanan 6 Şubat depremleri ile dayanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Bu krizin faturasını en ağır şekilde ödeyenlerden biri de şüphesiz biz öğrencileriz. Bizler, üniversite tercihimizi yaparken önceliğimiz hangi bölümü tercih etmek istediğimiz veya hangi okulda alacağımız eğitimin mesleki formasyonumuz için en uygun olacağı değil; mevcut ekonomik durumda ve barınma krizi ortasında nerede hayatımızı idame ettirebileceğimiz oluyor.
İstatistiklere göre 2020 yılında üniversiteye yerleşmesine rağmen kayıt yaptırmayan öğrenci sayısı 10.000 iken 2022 yılında bu sayı 106.000’e yükselmiş. Barınma sorunu ve ekonomik kriz sebebiyle arkadaşlarımız üniversite kapılarına kadar bile gelemiyor. Geçtiğimiz günlerde ise Yükseköğretim Kalite Kurulu’nun (YÖKAK) Gösterge Değerleri Raporu’nu yayımladı. Bu rapora göre; “Mezunlar Hariç Üniversiteden Ayrılan Öğrenci Sayısı” 2022 yılında 389.564 kişi. Yani 2022 senesinde yaklaşık yarım milyon öğrenci, ya ekonomik sebeplerden girdiği üniversiteye kayıt bile yaptıramadı ya da geçim sıkıntısından okuduğu okulunu bırakmak zorunda kaldı.
Birçoğumuz aile evinde kalmayı bir çözüm olarak gördüğünden sadece ailesinin yaşadığı şehirde var olan üniversiteyi tercih edebiliyor; bunu yaparken okumak istediği üniversitenin, bölümün, şehrin yanı sıra hayallerinden de vazgeçmek zorunda kalıyor. Bu tercihte bulunan genç kadınlar, ev içinde bakım yükünü üstleniyor; aile baskısıyla yaşamak zorunda kalıyor.
Üniversitesini kazanıp başka bir kente okumaya gelebilmiş birçok genç için ise süreç çok başka boyutlarda acı şekilde ilerliyor. Barınma neredeyse tüm şehirlerde temel gider kalemlerinin en büyük dilimini oluşturuyor. Ev sahipleri belirlenen zam sınırına uymayıp fahiş zamlar yapıyor; öğrenciler kabul etmeyince türlü yollarla evden çıkartıyor. Bu ekonomik sıkıntılar katlanılmaz bir boyuta ulaştığından birçok sıra arkadaşımız ya okullarını donduruyor ya da tümden bırakıp ailelerinin yanına dönmek zorunda kalıyorlar.
Sıfırdan eve çıkmak artık bizim için bu denli imkansızken yurt bulma umuduyla yola çıkıyoruz. Türkiye’de girdiğimiz yeni öğretim yılı itibariyle üniversite öğrencisi sayısı 10 milyona yaklaşmış durumda. Buna karşılık Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre KYK Yurtlarının yatak kapasitesi 850.000 ile sınırlı. 13 devlet, 44 vakıf üniversitesi ve 2 milyona yaklaşan öğrenci nüfusuyla rekoru elinde bulunduran güzide metropolümüz İstanbul’da yer alan KYK Yurtları şu an sadece 51.000 öğrenciyi barındırabiliyor.
Mili Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanan örgün eğitim istatistiklerine göre 2020 yılında Türkiye genelinde 793 KYK Yurdu bulunurken, yurt sayısı 2022’de 776’ya düşüyor. Aynı raporda yer alan KYK yurtları kapasitelerine bakıldığında 2020’de yurtlarda toplam kapasite 703.175 iken 2022 yılında 759.838. İstatistiklerden de anlaşılacağı üzere barınma sorunu derinleştikçe devlet çareyi yeni yurtlar açmakta değil mevcut yurt odalarından çalışma masalarımızı, kıyafet dolaplarımızı kaldırıp fazladan yatak atmakta; üniversite kulüplerinin odalarını boşaltıp yurt yapmakta buluyor. Özel alanın, uygun çalışma koşullarının olmadığı yurtlar ilk haliyle bile öğrenciler için yaşanılabilir yerler değilken mevcut durumda KYK yurtlarında kalan öğrenciler insanca koşullarda yaşayamıyor.
KYK yurtlarında barınan “şanslı” azınlıktan olduğumuz zaman dertlerimiz bu kadarla da sınırlı kalmıyor. Türkiye’nin dört bir yanından ucuz, temiz, güvenli barınma talebiyle geldiğimiz KYK yurtlarında sadece 2023’ün Ekim ve Kasım aylarında 6 arkadaşımız intihara sürüklendi. 25 Ekim’de Aydın Güzelhisar KYK Yurdu’nda arkadaşımız Zeren Ertaş, ihmal sonucu bir asansör faciasında yaşamını yitirdi. Yurt yetkilileri yaptıkları ilk açıklamada makinelerin böyle ‘arızalar’ yapabileceğini söylediler. İlk çıkan bilirkişi raporunda ise ‘asansörde bakım faaliyetlerini gerçekleştiren firmanın, kabin kattan belirli mesafe uzaklaştığında hareketsiz kalmasını sağlayan emniyet düzeneğini (UCM) iptal etmesi nedeniyle ölümlü kazanın yaşanmasında asli kusurlu olduğu’ belirtildi. Sırf daha güvenli ve ucuz diye barındığımız KYK yurtları öğrenciler için mezarlığa dönmüş durumda. Yetkililer, kendilerine biçilen mezarlık bekçiliği rolünün hakkını veriyor. Biz yurtlarda intihara sürüklenip, ihmaller sonucu hayatımızı kaybederken olayların üstünü kapatıyorlar. Üstlerine düşen hiçbir denetim vazifesini yerine getirmiyorlar.
Devlet yurtlarına kapasite yetersizliği nedeniyle yerleşemeyen, mevcut konut krizi sebebiyle kendilerine bir ev tutamayan öğrenciler; ya fahiş fiyatlı özel yurtlara ya da tarikat yurtlarına mecbur bırakılıyor. İstatistiklere göre tarikat yurtlarının sayısı 2006’da 706 iken 2021 senesinde bu sayı 3.331’ çıkmıştır. Tarikat yurtlarında kalan arkadaşlarımızdan bazıları Enes Kara arkadaşımız gibi maruz kaldıkları yoğun baskı, psikolojik şiddet sebebiyle intihara sürükleniyor; bazı arkadaşlarımız Mehmet Sami Tuğrul arkadaşımız gibi ölüme sürükleniyor; bazı arkadaşlarımız da tacize, istismara uğruyor.
Yaşadığımız bütün bu sorunların fiili olarak çözümü öğrencilerin örgütlülüğünden geçiyor. Biz öğrenciler birlikte hareket ederek sesimizi çıkarmadığımız zaman ne canımız ne aldığımız eğitim ne de yaşadığımız koşullar kimsenin umurunda olmuyor. Öğrenciler birleşip itiraz etmiyorsa bir odaya 9 yatak da atılabiliyor; yemekhaneye, ulaşıma %300 zam da yapılabiliyor. Öğrenciler birleşmiş, seslerini yükseltmiş ise sayısız örnekte gördüğümüz gibi bu uygulamaları hayata geçirme denemeleri boşa düşüyor.
Parasız ulaşım istiyoruz!
Ulaşıma giderleri nedeniyle bir noktadan başka bir noktaya giderken iki defa düşünür hale geldik. Bu gençlik yıllarımızda bir yere gitme kararımızda belirleyici olan şeyin akbilimizdeki bakiye olması sözün bittiği yer.
Ulaşıma yaz aylarında İstanbul’da yüzde 51,52, Ankara’da yüzde 58, İzmir’de yüzde 48,5 zam yapıldı. Bu durumda üniversite öğrencilerinin sadece yüzde beşinin alabildiği KYK bursuna; sadece yüzde onunun alabildiği KYK kredisine Kasım ayında yapılan zam elimize geçmeden eriyip gitmiş oldu.
Öğrenci abonman olmayan, yeterli ulaşım imkanı yaratılmayan şehirlerde ulaşım giderleri bir öğrencinin tüm giderlerinin önemli bir bölümünü oluşturuyor.
Bunun yanı sıra kampüs içi ve kampüsler arası ring seferlerinin yetersiz olması saatlerce yollarda olmamıza neden oluyor.
Nitelikli ve yeterli beslenmek istiyoruz!
Beslenme hakkı, herkesin, yeterli, güvenli ve sağlıklı gıdaya sürekli şekilde erişebilmesini kapsar; sağlık, eğitim, sosyal yaşama katılma gibi birçok temel hakla doğrudan ilişkilidir. Ücretsiz eğitim ve ücretsiz sağlık kapsamında ücretsiz beslenme de üniversite öğrencilerinin hakkıdır.
Öğrencilerin beslenme sorunu çoğu zaman mizah konusu olarak gündeme gelse de eğitimimizi, sağlığımızı, yaşamımızı belirleyen bu konuyu bir mücadele alanı haline getirmemiz gerekiyor.
Öğrenciler beslenemiyor!
Önce öğünlerimizin besin değerinden vazgeçtik; daha ucuz olan ne ise onu yedik, nerede nasıl yetiştirildiğini, hangi kimyasalların kullanıldığını önemsemedik. Makarna ve patatesin her türlüsünü denedik. Sonra öğünlerimizden de vazgeçtik; 3 öğün lüks oldu, önce iki sonra tek öğünle yaşamayı öğrendik.
Doya doya meyve yiyebilmek ne güzel olurdu oysa. Fazla mı hayal kurduk?
Üniversite ve yurt yemekhaneleri beslenmeyi düzenlemek, iyileştirmek şöyle dursun zamlarla, niteliksiz menülerle, denetimsiz şirketlerle sorunu derinleştiriyor.
Çok değil daha birkaç gün önce Isparta Yalvaç KYK Yurdu’nda 200’den fazla arkadaşımız yemekhanede çıkan yemekten zehirlendiler. Aynı tarihte Mahmut Celalettin Ökten KYK Yurdu’ndan arkadaşlarımız yetersiz ve sağlıksız yemekler nedeniyle yemekhaneyi protesto ettiler. Ne yazık ki bu örnekler uzayıp gidiyor. Bize sağlıklı, doyurucu, temiz ve yeterli besin sağlamakla mükellef KYK yemekhaneleri gün aşırı onlarca öğrenci arkadaşımızı hastanelik ediyor.
KYK yemekhanelerinde geçilen ‘sabit menü’ uygulaması ile öğrencilere yetersiz besin veriliyor. Doyabilmek için yemekhaneye ekstradan para vermemiz gerekiyor.
Yaz aylarında neredeyse bütün üniversitelerin yemekhaneleri %200-%300 oranında zam yaptı. Devletin verdiği burs 1 ay boyunca okullarımızın yemekhanesinde yemek yemeye bile yetmiyor.
Yeterli ve sağlıklı beslenme hakkımız için birleşmeliyiz.
Üniversite yönetimleri ve bakanlık milyonlarca liralık bütçelerini buna uygun şekilde düzenlemek ve ihalelerini verdikleri şirketleri denetlemekle sorumlular.
Haklarımızın peşine düşmek ise bizim sorumluluğumuz!
Ucuz iş gücü olmak istemiyoruz!
Ekonomik krizin derinleşmesi ile artan hayat pahalılığı, en çarpıcı boyutlarıyla biz üniversite öğrencilerinin hayatını etkiliyor. Devletin, üniversite öğrencilerinin sadece yüzde beşine verdiği KYK bursu; sadece yüzde onuna verdiği KYK kredisi bir ay boyunca okullarımızda yediğimiz yemeği bile karşılayamaz oldu. Önce sinemadan, tiyatrodan, sosyal hayat katılma hakkımızdan vazgeçtik; sonrasında öğünlerimizi küçülttük, bir simitle kahvaltılarımızı geçiştirir olduk; her türlü temel hakkımızdan tasarruf ettik yine de içine düştüğümüz krizin bizi ucuz iş gücüne dönüştürmesine mani olamadık.
Okullarımıza devam ederken kafelerde, barlarda, kurye olarak sokaklarda, staj yaptığımız ofislerde vd. daha düşük ücretlerle, esnek, güvencesiz ve daha yoğun çalıştırılıyoruz. Patronlarımız, toplumun hızla proleterleşme sürecine bizim katılışımızı ellerini ovuşturarak izlediler. Dışarıda bekleyen işsiz ordusunu bir sopa olarak gösterdikleri kocaman bir köle ordusuyduk onlar için!
Genç kadınlar için, bu süreç her zaman olduğu gibi daha zor geçiyor. Emeğimizi sömüren patronlarımız tarafından çoğu zaman sistematik ayrımcılığa maruz kalıyoruz; eşit iş yaptığımız bir erkek çalışma arkadaşımızla eşit ücret alamıyoruz. 2019-2020 senesinde yapılan bir ankete göre genç kadınların yüzde 92’si çalıştıkları iş yerlerinde taciz, mobbing ve engellerle karşılaşıyor.
Geçinemeyen öğrenciler, geçimsizler olarak bir işe girip çalışırken, yaptığımız işler bazı zamanlar da hayatımıza mâl oluyor. Motokuryelik yapan arkadaşlarımız yağmurda fırtınada çalışmak zorunda kalırken kaza yapıp hayatlarını kaybediyor ya da Gazi Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencisi arkadaşımız Samet Özgül gibi trafik magandaları tarafından vahşice katlediliyorlar. Bazen fabrika inşaatlarında çalışırken üstümüze beton kiriş düşüyor; bazen de sanayilerde elektrik akımına kapılıyoruz.
Yaşam alanımız olan yurtlarda, öznesi olduğumuz kampüslerde, ucuz iş gücü olarak sömürüldüğümüz iş yerlerinde biz ölene kadar sesimizi duymayan herkese karşı; bizi bu zalim, adaletsiz düzene hapsedenlere karşı bir araya gelip haklarımız için mücadele etmekten başka seçeneğimiz yok. Gücümüz, birliğimizden gelir.
Bir araya gelmeliyiz, çözüm bizim birliğimizdedir!
Bu sorunlarımız, gençliğin demokratik üniversite mücadelesinin yanı sıra yaşamsal sorunlardır ve stratejik mücadele alanlarıdır. Temel haklarımızın her biri patronlar tarafından birer sermaye birikim alanına dönüştürülmüştür. Sermaye kendi politikasını karşımızda ilmek ilmek örmüşken, bizim vazifemiz karşı bir politik bilinçle hareket ederek bu sorun alanlarını teker teker mücadele alanlarına dönüştürmektir.
Bu perspektiften yola çıkarak, Türkiye’nin dört bir yanında geçinemeyen üniversite öğrencileri bir araya geldik ve 2022 senesinde Geçimsizler Dayanışma Ağı’nı kurduk. Barınma, beslenme, ulaşım gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılama noktasında bile olağanüstü bir çaba harcarken; okurken kötü koşullarda, esnek çalışma saatlerinde, düşük ücretlerle ve güvencesiz bir şekilde çalışmak zorunda kalırken; ders kitaplarımızı, materyallerimizi karşılayamazken; sosyal yaşama karışmak bizim için artık bir hayal olmuşken birbirimizden, örgütlülüğümüzden aldığımız güçten başka dayanabileceğimiz; çözüm yolu olarak görebileceğimiz bir düzlem yok.
Dayanışma ağımız, kurulduğu günden beri birçok deneyim biriktirdi. Birçok şehirde geçimsizler forumları düzenledik. İzmir’de ulaşıma aylık indirimli abonman kampanyası başlattık; İstanbul ve İzmir’de kantin zamlarını protesto edip çay kahve dayanışmaları kurduk; Adana’da Geçimsizler Kiracı Komisyonumuzu kurduk; Denizli’de gençlerin yoğun çalıştığı hizmet sektöründe öğrencilerin yaşadığı sorunlara dair öğrenci işçi komisyonları kurduk. Bütün bu deneyimlerin ışığında içine girdiğimiz eğitim öğretim yılında bir araya gelmeye, haklarımız için mücadele etmeye devam ediyoruz. KYK Yurtları’nda temsilcilik talebimizi yükseltip, yurt meclislerimizi kuruyoruz.
Tüm bu deneyimler bize gösteriyor ki; elde edilen her hak, her kazanım politik bir bilinçle, örgütlü bir biçimde mücadele neticesinde elde edilmiştir. Geçimsizler, bütün öğrencilerin geçinme problemlerini esas alan, kendilerini ifade edebilecekleri, dayanışabilecekleri ve mücadele ederek haklarını alabilecekleri bir hareket. Şu an yurtlarında, okullarında, ailelerinin evinde, geceleri sokakta, çalıştıkları iş yerlerinde kendilerini yalnız hisseden geçimsiz arkadaşlarımız; yalnız değilsiniz! Bizler milyonlarız ve beraberken çok güçlüyüz.
Gelin; haklarımız, hayatlarımız ve geleceğimiz için birlikte yürüyelim.