Gençlik ve Laiklik

Laikliği birkaç cümle ile sınırlandıramayabilriz. Laic (=Laique), Latince “Laicus”tan gelen Fransızca bir kelimedir.Eski çağlarda bu söz rahip olmayan anlamında kullanılıyordu. Laiklik Yunanca’da “Halk” anlamına gelen “Laos” isminden türetildi. Yani papaz, rahip, piskopos sıfatı taşımayan Hıristiyanlara deniyordu. Yunanca sıfat olarak kullanıldığında ise “Laikos” şekline dönüştü. Avrupa da laikliğin ortaya çıkış ve gelişimi elbette bizim coğrafyamızdan oldukça farklı. Tabii ki biz bu yazıda laiklik kelimesinin nasıl türediğinden ya da çıkışından farklı olarak, toplumsal bir inşa sürecinde farklı egemenlik biçimleri tarafından nasıl kullanıldığını ele alacağız.

Cumhuriyet Dönemi’nde laiklik

İlkokuldan bu yana Kemalizm’in anlatısıyla ‘din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması’ olarak ezberletilen laiklik, 1980’lerin sonundan bu yana daha yoğun tartışılmaya açıldı. Bugün laiklik meselesi birçok yönüyle tartışılmaya açılsa da bunların en eksik ve ortak yönü, din merkezli tartışmalara sıkıştırılıyor olması. Cumhuriyet döneminde de ülkenin kurucu değerleri arasında bulunan laiklik ilkesi, devletin diniyetkileri tamamıyla kontrol altına almaya çalıştığı bir şekilde sonuçlandı.

Yalnızca dini değil dinin aracılığıyla toplumu ve kişileri yeni baştan şekillendirmeyi hedefleyen bir biçim söz konusuydu. İlk kuruluşta izlenen bu yol kimi dinbaz eğilimleri “yer altına” inmeye zorladı. Fakat asıl can alıcı olan bu eğilimlerin hiçbir zaman bitmediğiydi. Günümüzde yaratılan ikiliğin alt zeminini işte bu pratik hamleler oluşturdu. Bu süreç kimi muhafazakar kesimlerin, devletin doğrudan bir inanç biçimine dönük yürüttüğü bu hamleler sonucunda, kendilerini “inançlarını gerçekleştiremeyen mağdur kesimler” olarak adlandırmasına sebep oldu.

İşte günümüzde laikliğin sıkıştığı temel iki uç da buradadır: Bir tarafta laikliği yalnızca güncel bağlamda değerlendirerek sekülerleşmenin bir parçası olarak tanımlayanlar , bir tarafta laikliğin tarihsel kuruluş kodlarını ele alarak, despotik laiklik karşısında, toplumun topyekûn muhafazakarlaşmasını savunanlar. Dolayısıyla bugün laiklik tartışmasını, dinin sınırlarının dışında bir tartışmaya taşımamız gerekiyor.

Neden Laiklik Mücadelesi

Yaşadığımız coğrafyada laiklik ilerici unsurları açığa çıkartabilen, çeşitli azınlık halkların ilerici-komün dinamikleri ile buluşabilen, cinsiyetler arası eşitsizliğe sınır çizebilen, herhangi bir inanç biçimi ile birlikte inançsızlığa da aynı mesafeyi oluşturan bir biçimde oluşmadı.Günümüzde yaratılmaya çalışılan faşist bir toplumsallığın önemli bir kısmını muhafazakarlaşma politikaları oluşturuyor.

Ve bu yazıyla özgürlükçü laikliği savunmanın önemini anlatmayı hedefleyeceğiz.

Güncel bağlamda AKP öncülüğünde yaratılmaya çalışılan gerici, muhafazakâr toplumsal yapı ve bu sürecin hamleleri olarak devreye sokulan çeşitli uygulamalar bu tartışmaları daha yoğun bir şekilde gündemimize taşıyor. İktidar hedeflediği gerici toplumu yaratmaya çalışırken, elbette bu toplumsallığın içerisinde yer alan gençler de bu yol haritasının önemli bir hedef kitlesi. Başlarda “dindar ve kindar bir nesil” söylemi ile yola çıkan AKP iktidarı, yıllar içerisinde de bu yolun gereklilikleri için çok yönlü hamleler gerçekleştirdi.

Örnek vermek gerekirse hem zorunlu din derslerinin hem sayısı arttırıldı hem de öğrenim zorunluluğu küçük yaşlara indirilerek eğitim müfredatlarına eklendi. Diğer yandan günümüzde üniversiteyi kazanarak ülkenin dört bir yanından üniversitelere gelen yoksul ailelerin çocukları, maddi yetersizliklerinden ve devletin asgari eğitim ihtiyaçlarını karşılayamaması sonucu cemaat-tarikat ikilemine mecbur bırakılıyor. Bu cemaat yurtlarında kalan öğrenciler, namaz kılma, oruç tutma, sohbetlere katılma gibi zorlamalara maruz kalıyorlar.

Yine bu süreç içerisinde müfredata tabi olan ders kitaplarının tamamı dogmatik, cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren, bilimsellikten uzak bir biçimde düzenlendi. Evrim konusu, öğrencilerin ”anlam düzeyinin üzerinde” olduğu iddia edilerek 21 Haziran 2017 tarihinde müfredattan tamamıyla çıkarıldı.

Aile ve evlilik kurumları kutsallaştırıldı, farklı cinsel yönelimler “sakıncalı noktalar” olarak ifade edilip, bu gerici görüşler toplumsallaştırılmaya çalışıldı.

İmam hatip okulları, tarikat-cemaat ilişkisi ispatlanmış gençlik dernekleri, öğrenci yurtlarında zorunlu “manevi danışmanlıklar” ile bu sürecin güçlendirilmeye çalışıldığını rahatlıkla görebiliriz.

Bu süreci yalnızca eğitim alanını hedefleyen bir dönüşümle değil, gençliğin sosyokültürel yaşamını doğrudan dönüştürecek hamleler kapsamında da ele almalıyız.

Muhafazakarlaşma Politikaları Karşısında Özgürlükçü Laiklik

Bir toplumsal işleyiş içerisindeyiz. Ve bu toplumsal işleyiş yalnızca bireylerin kişisel tercihleri sonucunda şekillenemez. Elbette ki her toplumsal işleyiş kendi kamusal ve özel alanlarını yaratırken, belli toplumsal ögeleri bu formasyonun bir parçası olarak kullanmak zorundadırlar. AKP ve çeşitli tarikat-çete liderlerinin inşa etmeye çalıştığı toplumsal yapı ortada! İşte bu yüzden, şu an, burada yürüteceğimiz laiklik mücadelesi her zamankinden daha önemli.

Bu kapsamda bizler özgürlükçü laikliği, her türlü inancın, inançsızlığın ve inanç kurumlarının herhangi bir ideolojik hegemonyası altında kalmadığı bir biçimde inşa etmeliyiz. İnşa edilmeye çalışılan tekçi, mezhepçi, muhafazakar toplumsallaşma karşısında, herhangi bir bireyin – topluluğun inancı veya inançsızlığından dolayı dışlanmayacağı bir toplumsal düzen oluşturmalıyız. Toplumun şekillendirilmesinde önemli bir zemin olan eğitimin; cinsiyet eşitliğini esas alan, herhangi bir inanca veya inançsızlığa eşit mesafede bulunan, bütün inançlara karşı kör, toplumun çeşitli ilerici dinamikleri ile iç içe bir eğitim mücadelesini sahiplenmek özgürlükçü laikliğin mayası.

Devletin bütün mekanizmaları din ile ilişkili bütün denklemlerden uzaklaşmalı, dini sermaye-devlet ikiliğinin çıkarları için kullanan dinbazlardan kurtarmalıyız. AKP’nin dinbazlığı karşısında, biz gençler çok yönlü ve sürekli bir özgürlükçü laiklik mücadelesi yürütmeliyiz. Bu çok yönlü ve yıllara yayılan saldırılara rağmen muhafazakarlaşma sürecinin gençler arasında bir siyasal hatta dönüşmediği, aksine buna karşı bir mücadelenin de biriktiği ortada.

Gençler arasında biriken rahatsızlıkları ve özgür yaşama isteğini, siyasal alanda süreklileşen bir özgürlükçü laiklik zeminiyle buluşturmalıyız. 15 Mayıs 2023’te seçimlerden hemen sonraki gün Marmaray raylarına atlayarak intihar eden genç kadının ardında kalan mektup, mevcut toplumsal düzen karşısında gençlerin tutumunun ortak ruh hali niteliğindeydi: “Bir kadın olarak hiçbir zaman özgür hissetmedim. Ailem beni her türlü desteklese de ben özgür hissetmedim”, “Çocukluğumu yaşayamadım, gençliğimi yaşayamadım.”

İşte bu ortak ruh halini; tek başına, çaresiz, bu toplumsal işleyişe mahkûm veya mecbur bir ruh halinden çıkarmalıyız. Hayatımızın her alanında süreklileşen ve yer etmeye çalışan muhafazakarlaşma politikaları karşısında, süreklileşen ve çok yönlü bir özgürlükçü laiklik mücadelesiyle bir arada yürütmek hem birbirimize hem de içerisinde yer aldığımız halkçı zemine borcumuz. Yaratılmaya çalışılan karanlığın panzehiri işte bu olacak.

Yazar