Kampüs Cadıları Merkez Koordinasyon 8 Mart Değerlendirmesi

Dünyanın ve Türkiye’nin dört bir yanında kadınların coşkuyla sokakları doldurduğu, öfkesini neşesine kattığı bir 8 Mart geçirdik.

Mayıs seçimlerinin üzerinden neredeyse bir sene geçti. Hem seçim sürecinde hem de seçimlerin ardından özellikle Cumhur İttifakı cenahında kadın ve LGBTİ+ düşmanlıklarının sistematik olarak yükseltildiğini ve bunun politize edildiğini gördük. İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin ardından 6284 Sayılı Kanuna yönelik saldırılar devam etti, Erdoğan ‘’zaferini’’ ilan ettikten sonra ağzından çıkan ilk cümle aileyi kutsamak ve LGBTİ+ nefretini körüklemek oldu.

Seçim sonrası süreçteyse ÇEDES protokolü, manevi danışmanlar, Medeni Kanuna yönelik değişiklik çalışmaları; kadınların yaşamlarını tepeden tırnağa denetlemek ve yönlendirmek üzere kurulu politikalar olarak karşımıza çıkmaya devam etti.

Saldırılar arttıkça kadın düşmanları ve kadın katilleri de cesaretleniyor. Daha önce hiç tanımadığı bir erkek tarafından sokak ortasında samuray kılıcıyla katledilen kızkardeşimizi hepimiz hatırlıyoruz, bu 8 Mart’ta da İzmir’de İlayda Alkan da yine hiç tanımadığı bir erkek tarafından şehir merkezinde herkesin gözü önünde defalarca bıçaklanarak katledildi.

Erkek egemen devlet politikaları kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin önünü açıyor.

Kadın düşmanlığı devlet eliyle yükseltilirken, kadınların haklarına ve hayatlarına yönelik saldırılar her gün güçlenirken erkek egemen iktidar kadınları iki seçeneğe mecbur etmeye çalışıyor. Birincisi kadın ve genç kadın yoksulluğu her araştırma sonucunda kendi rekorunu kırıyorken, bu yoksulluk özellikle genç kadınları bedenlerini teşhir etmeye, pazar alanına çevirmesine,  ‘’kolay yoldan para kazanma’’ seçeneklerini değerlendirmeye sürüklüyor. İnternet uygulamalarıyla, televizyon dizileriyle bu ‘’seçeneğe’’ erişmek kolaylaştırılıyor, güzelleniyor.

İkinci olarak ise genç kadınların okulu bırakma ve erken evlenme oranları artıyor.  Okurken geçinememe, barınamama sorunları devam eden kadınlar çalıştıkları yerlerde mobinge ve tacize maruz kalıyor. Okulu bırakan kadınlara ise evlilik fonu ile erken yaşta evlilik teşvikleri yapılıyor, kadınların kutsal aileye hapsedilmesinin önü devlet eliyle açılıyor.

Tüm bu saldırılar ve sıkıştırmalar karşısında kadınlar ve özellikle genç kadınlar direnme halini farklı biçimlerde sürdürmeye devam ediyor. Yıllardır süren üniversiteli kadın direnişinin ivme aldığı yerlerden bir tanesi Zeren Ertaş’ın katledilmesinin ardından neredeyse bütün KYK yurtlarının sokaklara dökülmesi oldu. O eylemler sırasında en yoğun tepkinin kadın KYK yurtlarından gelmiş olması tesadüf değildi. Artan saldırılar karşısında biriken öfkemizin bir yansımasıydı. Yine aynı zamanda 8 Mart yürüyüşlerine katılan kitlenin yoğun bir şekilde genç kadınlardan oluşması da bu öfkenin sokakla buluştuğu diğer bir alan oldu.

Yaşasın 8 Mart!

Tüm bu saldırılar karşısında kadınların bitmek bilmeyen mücadelesi sürüyor.

Belirtmekte fayda var, 3 Mart İstanbul Kadın Mitinginde bir gazetecinin çektiği görüntüleri derlemesinin ardından kadın hareketi içerisinde ırkçılık ve mülteci düşmanlığı bir kez daha gündem oldu. Özellikle Kürt ve mülteci kadınlara yönelen nefretin ardından 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşleri’nde gördük ki en çok taşınan dövizler ‘’mülteci kadınlar ile mücadelemiz ortak!’’, en çok atılan sloganlar ise ‘’jin, jiyan, azadi!’’ oldu. Irkçı bir feminist mücadele mümkün değildir. Tüm kadınların patriyarkal kapitalizme karşı mücadelesi ortaktır ve mücadelemiz ayrıştırıcı değil birleştiricidir.

Bununla birlikte Türkiye’nin birçok yerinde gerçekleşen Feminist Gece Yürüyüşleri kadın mücadelesi tarihi açısından önemini koruyor ve ivmeyi yükseltiyor.

İstanbul’da on binlerce kadın, yıllardır 8 Martlarda devlet şiddetiyle karşılaştığımız Taksim’in her bir karışını büyük bir öfke ve coşkuyla yürüdü.

İzmir’de dört senedir düzenlenen Feminist Gece Yürüyüşü yine binlerce kadının katılımı ile gerçekleşti.

Adana’da ilk defa düzenlenen Feminist Gece Yürüyüşü ise büyük bir ilgi ve coşkuyla karşılandı.

Dünyada da tablo pek farklı değildi. 8 Mart günü dünyanın her köşesinde kadınlar ve LGBTİ+’lar patriyarkal kapitalizme karşı mücadeleyi bir adım daha ileri taşıdı.

Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz!

Kadın hareketi Türkiye’de faşizmin ilerleyişinin önündeki en büyük engellerden birisi olduğunu bir kez daha sokaklarda gösterdi. Kadın örgütlerine yönelik baskılar devam ederken, kadınlar şiddetle burun buruna yaşarken sokaklarda ‘’Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz!’’ sloganını hep bir ağızdan attı.

Mayıs seçimlerinin ardından toplumun tüm kesimlerinde ve elbette sol cenahta yaşanılan moral bozukluğu kadın mücadelesine de sirayet etmiş olmasına rağmen kadınlar bu moral bozukluğunu üzerlerinden çabuk attı.

Saldırılar devam ettikçe kadınların örgütlenme ihtiyaçları da acil ve somut bir biçimde varlığını sürdürüyor. Bu ihtiyaçlara cevap üretme görevi de kadın örgütlerinin önünde duruyor.

Bizler Kampüs Cadıları olarak bulunduğumuz her yerde örgütlenmeye devam edeceğiz. 8 Mart’tan aldığımız gücü kampüslerimize taşıyacak, emeğimize ve bedenimize sahip çıkmak için 1 Mayıslarla buluşturacağız.

Bizlere dayatılmak istenilen kutsal aileyi ya da bedenlerimizin pazar alanlarına çevrilmesini kabul etmeyeceğiz. Özgürlük mücadelemiz sürüyor ve sürmeye de devam edecek.

Yazar