Kadın Düşmanı Proje: Kadın Üniversiteleri

Recep Tayyip Erdoğan, geçen sene Japonya’ya bir gidiş sağlamış ve orada kurulu olan kadın üniversiteleri fikriyle mest olmuş bir şekilde geri dönmüştü. Son yapılan resmi açıklama ile birlikte kadın üniversitelerinin 2021 yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’na eklendiği duyuruldu. Peki her seferinde “daha fazla ne olabilir ki” dediğimiz ve fazlasını gördüğümüz Türkiye’de kadın üniversitelerinin kurulmasıyla amaçlanan nedir? Kurulduğu taktirde nasıl bir çekim ve etki alanı yaratır?

Eğitim gerici, üniversiteler kadın düşmanı

Türkiye’deki üniversitelere baktığımızda bilginin metalaştırıldığı, bilim yuvası olmaktan uzak, heteroseksist, cinsiyetçi yapılarla karşılaşıyoruz. Üniversite öğrencilerinin eğitimdeki eşitsizlikler yüzünden yakınmalarına, atanamadıkları için intiharlarına yahut genç kadınların hoca/erkek öğrenci tacizlerine gün geçmiyor ki şahitlik etmeyelim. AKP iktidarı bu sorunlara sırtını dönerek kadın üniversitesi çıkışını yapıyor. Özellikle pekçok kriz dinamiği ile sarsıldığı şu dönemde kitlesini konsolide etmek için ve Siyasal İslam rejimi yolunda bir adım daha ileriye gitmek için kullanacak bu çıkışı.

Japonya örneğine baktığımızda bu üniversitelerde okuyan kadınlara hemşirelik, gündelik yaşamda estetik, dünya sağlığının geliştirilmesi gibi cinsiyet rolleriyle örtüşen alanlarda eğitim verildiğini görüyoruz. Türkiye’de kurulması hedeflenen kadın üniversitesinin Japonya’daki örneklerinden daha aşağı kalır yanı olmayacaktır. Hatta toplumsal yaşamının her katmanı muhafazakar, kadın düşmanı motiflerle süslenen Türkiye’de, gerici bir fazlalığın olacağını ön görmek zor değil. Keza duyurusunu yaparlarken dini içeriklerin türlerini ve sayısını arttırmaya niyetlendiklerini açıkça beyan ettiler.

Bu, kadınların alternatifi değil

Kadınların talepleri karşısında kulaklarını tıkayan AKP iktidarı, saldırılarını hem eylemsel hem söylemsel düzlemde çeşitlendiriyor. Kadınları toplumsal yaşamdan itip aile kurumuna yönlendirecek olan bu proje, kadınlar için geleceğin kabus senaryosu olmaktan öteye gitmeyecektir.

Toplumsal cinsiyet eşitliği derslerini kaldıran, İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamayan akıl, “kadınları düşünüyoruz” imajı vererek bir oyun oynamak istiyor. Fakat oyunun sonunda taraflar birbirlerine “sen sağ ben selamet” demeyecek çünkü kadınlar için bu imajın ardı kocaman bir bataklık.

Güvenlik gerekçe gösterilerek pembe otobüsler gibi kadınlara özel alanlar yaratılmak isteniyor. Fakat bu gibi uygulamalar ile eril, sapkın zihniyet dışarıda kol gezerken hedef tahtasına yine kadınlar oturtuluyor. Pembe otobüsler gibi kadın üniversiteleri de kadınların aleyhine işletilecek. İslam aile hukukunun işlendiği, neoliberal ihtiyaçların korunduğu ve ev içi emeğin kalifiye hale geldiği yerler olacak.

Ve elbette hem kadınların yaşamlarında gerici bir darbeyi hedefleyen hem eğitim/öğretim kavramlarının ufkunu daraltan bu projeyi ifşa etmek ve engellemek için kadınlar dört koldan mücadele vereceklerdir.

Yazar