Yapay Zekânın Ekonomi Politiği

Yapay zekânın şu anki durumu ve işlevleri günümüzde egemen olan toplumsal, politik ve ekonomik ilişkilerden bağımsız değildir, aksine bizzat onlar tarafından belirlenmiştir ve bu yüzden ancak bu ilişkiler ışığında incelendiğinde anlaşılabilir. 

Bilgisayar Nedir?

Bilgisayar, insanın zihinsel faaliyetinin ve emeğinin yerine işlev görmektedir. Toplumsal kafa emeğinin her aşamasının biriktiği, önceden sembolik araçlarla yaptığımız zihinsel işleri yapan bilgisayar günümüzde birçok biçimde ve alanda karşımıza çıkıyor. Bilgisayar (computer) ifadesi, Antik Yunan’dan itibaren 1950’lere kadar hesap yapan insanları yani zihin emekçilerini temsil etmiştir. Geleneksel makinelerden ayrı olarak bilgisayarın bir otomasyonu vardır ve tarih içerisinde hesaplama işi de otomasyona sahip makinelerde mekanikleşmiştir. Bilgisayar, sayısal hesaplamalardaki gibi zihinsel yetilerin de mekanikleşmesi ve zihinsel emek bölünmesinin makineye aktarılma çabasından doğmuştur. Bilgisayar ve dijital ağlar; içerisinde barındırdığı müzik, oyun ve sosyalleşme alanları ile emek gücünün yeniden üretim aracı olarak işlev görüyor, dünyayı kapsayan ölçeği itibariyle metaların dolaşımını hızlandırırken tüketimi arttırıyor, dijital bir gözetim aygıtı olarak da işlev görerek iktidarların toplumsal denetim kurma aracı olarak kullanılıyor. 

İşçinin sahip olduğu uzmanlık otomasyon yoluyla makineye yani bilgisayara aktarılarak işçinin yaptığı iş, bilgisayarın yerine getirdiği bir işleve dönüşüyor. Bu süreçte işçi artık o bilginin üreticisi olmaktan çıkarak bilgisayarın kullanıcısı haline geliyor. Bu, bilginin üreticisi ve uzmanlığa sahip kimse olarak insanın emek gücünün vasıfsızlaşmasına yol açarken günümüzde geldiği nokta itibariyle tam otomasyon imkânı ve robotların işimizi elimizden alıp almayacağı tartışmalarını beraberinde getiriyor. Bilgisayar teknolojileri sermaye biçiminde ücretli emeği devre dışı bırakmak ister fakat aynı zamanda ücretli emeğe bağlıdır. Makineleşme ve teknoloji belli iş kollarını artık gerekli kılmasa da onu kullanacak veya başında duracak yeni işçi ihtiyacı ve yeni istihdam alanları yaratıyor. Bu konuda esas vurgulanması gereken yer ise emek gücü sömürüsü üzerinden elde edilen artı-değerin sermaye oluşumunun önkoşulu olduğudur. Teknoloji ve makineleşmeyle ölü emekten gelen küçük artı-değerler kârın düşme eğilimi dolayısıyla sermayenin ihtiyacını karşılayamıyor. Sonuç olarak sermaye için canlı emek yani insanın emek gücü vazgeçilmezdir.

Bilgisayarlar hem işçi gözetimi ve iş yeri otomasyonu hem de işçilerin yeniden üretim sürecinde farklı yöntemlerle yer alıyor. 

Boş zaman, emek gücünün kendini yeniden üretiminin (yani kişinin bir sonraki gün çalışabilmesini sağlayacak ihtiyaçlarını giderdiği sürecin) önemli bir parçasıdır. Kapitalizm sosyal medya gibi çeşitli dijital mekanizmalarda, görülen reklamlar, dinlenilen müzikler, izlenilen videolarla insanın boş zamanı üzerinde de egemenlik kuruyor. Kişi zihinsel ve fiziksel niteliğini arttırabileceği aktiviteler yerine dijital platformlarda çoğu zaman niteliksiz aktivitelerle vakit geçiriyor. Bu da insanın zihinsel kapasitesinin azalmasına, kabiliyetini yitirerek basit işleri yapamaz hale gelmesine, aptallaşmaya yol açıyor.  Böylece teknoloji, emek gücü kadar, insanı bilişsel ve bilinçsel olarak da vasıfsızlaştırılıyor. Sermaye, teknolojiye egemen oldukça onu kendi yararına ve kârına göre dizayn ederek hem emek gücünün sömürüsünü katlıyor hem de bu sömürünün uygulanmasını kolaylaştırıyor. Örneğin ABD’de pandemi döneminde kimi şirketler “sosyal mesafe” gerekçesi ile ısı haritası aracılığıyla işçilerin bulundukları yerleri gösteren cihazlar kullanmıştı. Fakat pandemiden sonra da aynı cihazlar aracılığıyla sadece işçilerin bir araya gelerek sendikalaşmasının önüne geçmeye çalışmanın yanında çalışma saatlerinin her anını da denetlemeye başlamıştır. Birçok şirketin yine bu amaçla farklı teknolojik araçlar kullandığı da biliniyor.

Bilgi üretimi ve aktarımının teknoloji gelişip dijital alanın kapasitesi arttıkça kolaylaştığı doğrudur fakat kapitalizmle birlikte tüm bu bilgiye egemen olma ihtiyacı doğmuştur. Güncel olarak sermayenin dijital alan ve teknoloji üzerinde egemenlik kurma, bunları kendi faydasına yönelik şekillendirme çabaları ile bilginin mülkiyeti de bir sorun haline geliyor. Bu noktada telif hakkı karşıtı hareketlerin (Özgür Yazılım, Telekomünist Manifesto vb.), çeşilti veri ve enformasyon tekellerinin dijital alan ve teknolojide egemenliğine karşı, bir özgürleşme alanı yaratmaya çalıştıklarını görsek de bunlar ne tam anlamıyla bir alternatif ne de bütünlüklü ve toplumsallaşan bir karşı çıkış halini alıyor.

Yapay Zekâ, Teknoloji ve Üretim

Yapay zekâ, mevcut olarak doğal zekânın yerine getirdiği işlevleri daha öngörülebilir ve hesaplanabilir bir şekilde yerine getiren makineler tarafından gösterilen zekâdır. Yapay zekâ ve hayatımızdaki varlığının tartışılması son 5 yıldır gündemde olsa da farklı yapay zekâ kullanımları daha eskiye dayanıyor. Yapay zekânın tarihi 12. Yüzyılda yaşamış olan Cezeri’ye dayansa da asıl sıçraması İkinci Dünya Savaşı ile birlikte gerçekleşmiştir. Günümüzdeki yapay zekânın en temel özelliği gelişen hesaplama kapasitesinin etkisiyle derin öğrenme yöntemleridir, bunların vardığı boyut sayesinde makine bazı şeyleri kendi kendine öğrenebilme kapasitesine erişmiştir. Derin öğrenmenin temelini oluşturan makine öğrenmesi, insan beyninin öğreniş biçiminin elektronik bir modelidir. 

Dünya çapında yapay zekâ ve teknolojinin üretim süreci doğanın ve emeğin sömürüsüyle gerçekleşiyor. En kötü ihtimalle Google’ın yapay zekâsının İrlanda gibi bir ülke kadar, ki bu yılda 29.3 TWh’dır, elektrik tüketeceği öngörülüyor. Arama için büyük dil modeli yapay zekâ modellerinin kullanılmasıyla bugüne kadar gündelik hayatımızda sıkça kullandığımız geleneksel Google aramasından en az on kat daha fazla enerji kullandığı biliniyor. Yapay zekâyı işleyecek bilgisayar işlemcilerinde kullanılacak madenler ve bunları çıkaran işçilerin çalışma koşulları, bilgisayar pillerinde kullanılan lityumun çıkarılması için gerçekleştirilen ekolojik yıkım, herhangi bir insanın görmekte zorlanacağı videoları izleyen dijital içerik denetleyiciler ve itibar puanı toplama sistemine hapsedilen gig işçileri (kargocular, kuryeler vb.)… Tüm bunlar doğanın dijital verinin bir parçası haline getirildiğini ve yapay zekâ tartışmaları ile doğa ve emeğin doğrudan bağlantısını gösteriyor.

Teknoloji: Kim İçin, Ne Yapmalı?

Teknoloji ve makine üretilmiş yanıtlar verir, verilerden öğrenir. Dolayısıyla egemenlik ilişkileri içerisinde, kapitalist dünyada diğer her şey gibi teknoloji de tarafsız değildir. Teknoloji geçmişten günümüze kullanımına baktığımızda IBM bilgisayarlarının yardımıyla Nazilerin soykırıma uğratacağı nüfusu takip etmesi ve bölmesi, Güney Afrika’da siyah nüfusun izlenmesi, İK’lar tarafından çalışanların psikolojik sağlık verilerine ulaşmak böylece onları işten çıkarmak gibi amaçlar güdülüyor. Teknoloji, toplumsal güç ilişkileriyle iç içe olarak egemen olanların zenginliğini arttırmanın bir aracı olarak kullanılırken doğal olarak onların yarattığı sorun ve yanlılıkları da barındırır. Irkçılığın, cinsiyetçiliğin, emek sömürüsünün, ekolojik yıkımın egemen olduğu bir toplumda teknolojinin içeriğine, kullanım amacına, öğrendiği verilere de egemen olan yine bu gerçekliktir. Makinenin aldığı veriler ayrımcıysa çıktılar da genellikle öyle oluyor: Amazon şirketinde işe alımlarda kullanılan bir araç kadın veya kadınlar içeren özgeçmişlere düşük önem veriyordu; çeviri araçları hemşireyi kadın, doktoru ise erkek olarak kabul ediyor.

Teknoloji ve yapay zekâ dışarıdan bakan birçok kişi için her ne kadar gizemli ve bilinmez görünse de insanın zihinsel faaliyetinin ve toplumsal emeğin bir ürünüdür. İçerisinde geliştiği toplumsal koşullardan, toplumsal güç ilişkilerinden ve dönemin egemenliğinden beslenir. Egemenler topluma teknolojiyi, ardındaki dehşet verici emek sömürüsü ve ekolojik yıkımı gizleyerek, birçok sorunun çözümü olarak sunsa da teknoloji nadiren toplumsal sorunların çözümüdür. Tam da bahsedilen sebeple toplumdaki yanlılığı düzeltmedikçe, toplumsal sorunları çözmedikçe teknoloji bunların sadece bir yansıması olur.

Güncel olarak her şeyden önce toplumdaki eşitsizlikleri yeniden üreten ve güçlendiren, insanları birer veri nesnesine dönüştürürken içerisinde bulunduğumuz yaşamı algoritma egemenliğinde şekillendiren, emeğin ve doğanın sömürüsünü katlayan günümüz teknolojisi ve dijital dünyası, dünya ve toplumsal özgürlük adına yıkıcı bir etkide bulunuyor. Bugün deneyimlediklerimiz adeta görünmez bir otokrasiyi anlatan Cesur Yeni Dünya’nın distopik atmosferi gibi gözüküyor. Fakat teknoloji insan eyleminin bir parçası ve dönüştürücü gücünün bir göstergesidir. Aynı insan eyleminin ve dönüştürücü gücün; bu yıkıcı etkileri yaratan üretim ilişkilerini değiştirme hedefiyle, teknolojinin gerek zihinsel gerek fiziki üretimini sağlayan işçi sınıfıyla geliştirilecek bir mücadeleyle başka bir toplum ve teknolojinin de kaynağı olması mümkündür. 

Yazar