6 Şubat’ta Antakya’da

04.17 Serinyol Kavak Apartmanı

6 Şubat 2025, saat 03.30 gibi Kavak Apartmanı’nın yerindeyiz. Kavak Apartmanı Serinyol için simge hâline gelen bir yer. Kavak Apartmanı çok büyük bir apartmandı ve orada büyük bir aile yaşıyordu. Depremden sonra apartman tamamen çöküyor ve AFAD bölgeye çok yakın olmasına rağmen gelmiyor, tabii ki devlet tarafından başka bir destek de gönderilmiyor. Halkın desteğiyle enkaz altındaki bazı yurttaşlar kurtarılıyor fakat yıkım büyük olduğu için bu destek yeterli olmuyor. Orada 5 can göz göre göre katlediliyor. Enkaz altındaki tüm canlar öldükten sonra AFAD enkazı kaldırmaya geliyor… 6 Şubat katliamının özeti niteliğinde bir olay.

Depremin 2. yıldönümünde orada bulunmak, Kavak ailesiyle ve Serinyol halkıyla bu acı ve öfke dolu günde bir araya gelmek, çaylarını çorbalarını içmek, hüzünlü ama aynı zamanda şefkat dolu bir sesle gelen “Okuyor musunuz?” gibi soruları yanıtlamak, 04.17’de siren sesiyle birlikte kaybettiklerimizi anmak, sonrasında da şarkılarımızı Serinyol halkıyla paylaşmak… Gerçekten inanılmaz bir deneyimdi. Vodvil olarak 6 Şubat’ın her yıldönümünde müziğimizi halkın yasıyla, öfkesiyle, umuduyla buluşturmanın bir sorumluluk olduğunu düşünüyoruz. Geçen sene yani 6 Şubat’ın 1. yıldönümünde Antakya’da devrimci müzik gruplarıyla ortak bir müzik dinletisi gerçekleştirmiştik ve bu sorumluluğun bir adımını atmıştık. Bu adımların büyümesi için elimizden geleni yapmaya hazırız.

15.00 Samandağ

Saat 15.00’da Samandağ yürüyüşündeydik. Binlerce insan, birçok sol örgüt, ağlayıp ağıt yakan anneler vardı. Yürüyüşün ardından hep beraber bir alana geçtik. Sahne kuruluydu, konuşmalardan sonra sahne aldık. Bizden sonra da Yanındakiler müzik grubu sahne aldı. Dinleyen yurttaşların tepkisi, ilgisi çok olumluydu. Fakat konuşmaların fazla olması eleştirdiğimiz bir durum. Bu gibi anmalarda konuşma sayısını dengeli tutmanın önemli olduğunu düşünüyoruz. 10-12 konuşmanın yerine temsili 3 veya 4 konuşmanın yeterli olacağı açık. Bu gibi durumlar insanların sıkılıp, yorulup alandan coşkusu, duygusu sönük bir şekilde ayrılmasına sebebiyet veriyor. Oysa binlerce kişinin kalabalık ve duygu dolu bir yürüyüşün ardından hep birlikte şarkılar dinleyip müziğin güçlendirici etkisiyle alandan ayrılması çok daha farklı ve istediğimiz bir durumdur. Bu eleştirimiz anmaları ve etkinliklerimizi ileriye taşıma amacı gütmektedir. En nihayetinde Samandağ’daki yürüyüşün ve anmanın başarılı geçtiğini düşünüyoruz. Orada bulunmak bizim için büyük bir onur.

17.00 Antakya

Samandağ yürüyüşünden sonra Antakya merkez yürüyüşüne geçtik. Mesafeden ve trafikten kaynaklı olarak yürüyüşe yetişemedik fakat Antakya anmasının sonuna ve müzik kısmına yetiştik. Yürüyüşün son noktası olan Saray Caddesi, Antakya için hem kültürel hem sosyal hem de tarihi açıdan çok önemli bir caddedir. Antakya için “Nereyi kazsan tarihi eser.” denir ve bunun ne kadar doğru olduğunun bir kanıtı da Saray Caddesi’ndeki bir kazı esnasında bulunan tarihi köprüdür. Depremden sonra bütün cadde yıkılmıştır fakat o tarihi köprü, biraz hasar almış olsa da hâlâ yerli yerinde. Ayrıca yine o bölgede bulunan Eski Antakya Evleri de tarihsel ve kültürel açıdan çok değerli. Yine o bölgedeki Kurtuluş Caddesi ise dünyanın ilk ışıklandırılan caddesidir. Bu kadar özellik ve zenginlik barındıran bu cadde, 6 Şubat depremlerinden sonra neredeyse tamamen yıkıldı. Buna rağmen hâlâ ziyaret edilen, unutulmayan, eylem ve anmalara ev sahipliği yapan bir yer. Antakya yürüyüşünün orada sonlanması ve müziğimizi orada yapmak, duygulu anların yaşanmasına sebep oldu. Videolarda da görüldüğü üzere; onca yıkıntı arasında yüzlerce insanın bir araya gelip “Antakya’yı yeniden kuracağız. Ma rihna nıhna hon!” sloganlarını atması, bu sloganların arasında yeni bestemizde geçen “Elbet yazacağız, doğan bu şarkıyı birlikte.” sözlerini söylemek gerçekten çok anlamlıydı. Doğan bu şarkının birlikte yazılacağına dair umutlar yeşerdi, bunu hissettik.

Her Yer Sahne, Her Şey Politik

Bu anmalarda bir şey dikkatimizi çekti. 3 ilçede müzik yaptık ve hiçbiri -normal olarak- teknik açıdan sorunsuz veya sorunsuza yakın değildi. Elde olan ses sisteminde tek giriş olduğu için akustik gitarı bağlayamadığımız, yalnızca bas gitarı bağlayıp akustiğin sesini duyurmak için pena kullandığımız oldu. Mikrofon ayaklığı olmadığı için bir arkadaşımızdan mikrofonu tutmasını rica ettik (hatta bir ara grubumuzdan iki kişiye birden mikrofon tuttu). Bir tane sandalye bulabilmek için çevredeki evleri dolaştık. Bu gibi olaylar bizi daha da gururlandırıyor, müziğe de mücadeleye de mücadelenin müziğine de daha da bağlıyor. Çünkü devrimci müzik imkansızlıklar içinde imkân yaratmak ve her yeri sahneye dönüştürmektir. Teknik açıdan mükemmel sahnelerde herkes müzik yapar, fakat bugün deprem bölgelerinin ihtiyacı bu değil. Deprem bölgelerinin ihtiyacı birilerinin yalnızca 6 Şubat’ta gelip ışıklı sahnelerde ışıklı sözler sarf edip depremzedelerin aklıyla oynaması değildir. Deprem bölgelerinin ihtiyacı; kalıcı çözümler üretilmesi, şehrin “halkla birlikte, halk için” kurulması, anmalarda devrimci müzik gruplarıyla birlikte hesap sormanın şarkılarının söylenmesi. Bahsettiğimiz bu 3 şey gerçekleşse zaten çok farklı şeyler konuşuyor oluruz, bunun bilincindeyiz.

Akevler Mahallesi ve Direniş

Antakya’daki yürüyüşten sonra spontane bir şekilde Akevler Mahallesi’ne konuk olduk. Aslında konuk olmadık çünkü orası zaten bir direniş alanı olması itibariyle hepimizin mahallesi. 6 Şubat depremlerinden sonra rezerv alan adı altında birçok toprak ve Antakya’nın büyük bir kısmı sermaye tarafından talan edildi. Fakat doymak nedir bilmeyen sermaye bu talana ve kâr uğruna şehirleri yok etmeye hâlâ devam ediyor. İşte bu talan düzeni doğrultusunda, Antakya’da rezerv alan sebebiyle tebligat gönderilen ilk eve, yani Yılmaz abi ve Seher ablanın evine gittik o gün. Orası aynı zamanda Antakya’da rezerv alana karşı direnişlerin başladığı ev. Antakya yürüyüşünden sonra arkadaşlarımız ve yoldaşlarımızla birlikte oraya gittik, çay içtik, sohbet ettik, kumkat yedik. Kumkat meyvesinin Yılmaz abi ve yoldaşlar nezdinde önemli bir yeri vardı anlaşılan :). Sonrasında mahallelilerle birlikte şarkılarımızı söyledik. Deprem bölgesinde, talan edilmek istenen ama direnişle karşılaşılan, çevre mahallelere örnek olan bir evin salonunda, 6 Şubat anmalarının ve koşturmacanın yorgunluğuna rağmen umutlu gözlerle birbirine bakan, şarkılara eşlik eden insanların arasında, kavganın ortasında, müzik yapmak… Nasıl yenebilirler ki diye düşünüyor insan…

Misafirperverlik, Yoldaşlık

Antakya denince birçok insanın aklına misafirperverlik gelir. Misafirperverliğin yoldaşlıkla iç içe geçtiği bir deneyim yaşadık. Kaldığımız ev, misafirliğe gittiğimiz yerler, geçici olarak konakladığımız konteyner, şehir dışından geldiğimizi anlayan esnaf, tatlı yediğimiz tatlıcı, sanki bütün şehir bu yoldaşlığa dahil olmuştu. O içtenliği, dayanışma ruhunu hissediyorduk. Halk hiçbir şeyden vazgeçmemiş aslında, hâlâ kültürlerine sıkı sıkıya bağlılar ve bu kültürü sahiplenmeye gelen gençleri kucaklamak istiyorlar. Grup üyemizin köyündeki evinde kalırken, Türkçe bilmeyen ve zar zor iletişim kurduğumuz dede ve neneye Asfur çaldığımızda gözlerindeki o kucaklama isteğini gördük. Benzin parası vermek istediklerinde, akşam yemeğini onlarda yememiz için bizden “söz” aldıklarında veya birkaç kilometre öteye ve 1 gün öncesine gidelim, anma sonunda yanımıza gelip bizimle sohbet eden yurttaşlarda, o küçük kızda, İbrahim abide gördük bu isteği. Bizim için oradan oraya koşturan ve Antakya’nın bütün yemeklerini 3 gün içinde denememiz için gecesini gündüzüne katan yoldaşta gördük. Anmalara büyük bir emek ve adanmışlıkla hazırlanan halkta gördük. Rihenlerde, bahhurlarda gördük.

Yazının Sonuna Gelirken Bazı Önemli Notlar

Antakya’ya 6 Şubat için müzik yapmaya geldiğimizde, şehri ve halkı büyük bir acının ve kaybın içinde bulduk. Yıkımın izleri her yerdeydi ancak insanların dayanışma ve umut arayışı da bir o kadar güçlüydü. Müzik, bu zorlu anlarda bir nebze olsun teselli ve moral kaynağı oldu. Gördük ki sanat ve müzik insanları bir araya getiriyor, yaraları sarıyor ve geleceğe dair umut ışığı oluyor. Bu deneyim, toplumsal dayanışmanın ve sanatın gücünü bir kez daha gözler önüne serdi. Yas dönemlerinde müzikten bahsedilmez hatta kimi zaman müzikten direkt vazgeçilir. İlk dönemler için bu durum anlaşılır olsa da müziğin toplum üzerindeki güçlendirici etkisini ve yasın da bir parçası olabileceğini unutmamak gerekir. Dayanışma ve umut arayışının bir ışığı olabilecek kadar büyük bir etkiye sahiptir sanat. Sanatı egemenlere bırakmamak, yasın müziğini halklarla buluşturmak ve bu buluşmadan bir mücadele dinamiği çıkarmak biz devrimci müzik gruplarının sorumluluğudur.

“Dinle, şehir nefes alıyor.”

Burası için de aynısını söyleyebiliriz

Kimliğini ve ruhunu kaybetmemişler

Sürekli hak arayışındalar

Hakkını, vermesi gerekenden değil

Halktan alıyorlar

Kimsenin suçu değildi belki

Ama bizim görevimiz bu.

Çünkü;

Ölen kızını arayan o anne

Torununun fotoğrafıyla uyuyan o dede

Bacağına sırnaşan aç sokak kedileri

Ne suçları vardı da bunları hak etti?

Bir kadını ağlarken gördük,

2 sene geçmiş ardından

“O kurtuldu, biz öldük.”

Dedi kızının arkasından.

Eski hâlini göremedim Hatay’ın

Belki hiçbir zaman göremeyeceğim

Ama şehirleri canlı kılan budur zaten

Sürekli bir değişim, sürekli bir evrim.

Ama eğer bu şehir

Yeniden doğacaksa eğer

El ele, tuğla tuğla

Ben de bir tane eklemek isterim

Ne yanlışı vardı ki

Oradaki binlerce kişinin?

Eğer yaşamak suçsa

Hepimiz cezasını çekelim.

Dostum;

Ölüm çok basit bir şey değil mi?

Gece gözünü yumdun bir daha açmamak için

Saatler gösterirken 4.17’yi

Sen gittin belkiBir daha geri dönmeyeceksin

Ama şunu bil ki asla unutulmayacaksın

Beni tanımıyorsun

Ben de seni

Ama ben buradayım, senin için, bizim için,

Eğer yaşamak suçsa

Hepimiz cezasını çekelim.

Yazar