COP27 Yaklaşırken İhtimaller ve İhtiyaçlar

“Mevcut üretim biçiminin doğaya etkilerini sınırlayacak ve onu dönüştürecek bir iklim hareketi olmaksızın geleceğimiz savaşların, salgınların ve felaketlerin çağı haline gelecek.”

Gündelik hayatın önemli konularından biri iklim değişikliği. Bu değişimlerden kaynaklanacak potansiyel hastalıklar karşısında bireyin sağlıklı kalma çabası oldukça kritik. Derinleşen ekonomik krize bağlı olarak gıda fiyatlarının yükselmesi ve bununla birlikte satın alabildiğimiz gıdaların son derece sağlıksız koşullarda üretilmesi ve besin değerleri bakımından gittikçe niteliksizleşmesi ise bizi daha da zayıflayan bir bağışıklık sistemine mahkûm etmekte. Ekosistem kendisini oluşturan bütün bileşenlerle birlikte bir denge halinde ve bu dengeyi dikkate almayan mevcut kapitalist sistemin neden olduğu talan, yağma ve sömürü, dengelerin bozulduğunu gösteren “aşırı iklim olayları” gibi alarm zillerinin çalmasına neden oluyor. Bu aşırı olaylardan en büyük zararı görenler ise tüm bu yıkımın gerçekleşmesinde neredeyse hiçbir payı olmayan emekçiler ve ezilen halklar oluyor.

Suçlu kim?

Kültür endüstrisi ve reklamlarla sürekli yapay ihtiyaçlar yaratan ve insanları bir tüketim fetişizmine sürükleyen sistem, bu tüketimi karşılayacak metaları üretecek olan sanayisi için çok büyük miktarlarda enerjiye ihtiyaç duymakta. Bunu da tabii ki okyanusların altını oymayı dahi çekinmeyerek fosil kaynakları doğadan çekerek karşılıyor. Böylece bu miktarda fosil yakıtın kullanımından açığa çıkan karbon, atmosferde birikiyor ve sera etkisi yaratarak küresel ısınmaya ve böylece, aşırı hava olaylarına ve temelinde iklim krizine neden oluyor. Doğayı sınırsız bir sömürü alanı olarak gören, toplumsal ihtiyaçları değil, sermayenin sınırsız kâr hırsını esas alan kapitalist üretim biçimi, tüm dünyayı ve canlılığı kendisiyle birlikte küresel bir yok oluşa sürüklüyor.

“Yeşil Düzen”


24 Eylül’de Türkiye’nin farklı illerinde gerçekleşen Küresel İklim Grevi, daha önceki senelere kıyasla çok daha az kişinin katıldığı ve yalnızca basın açıklamalarının okunduğu, bir yürüyüşün gerçekleşmediği şekilde düzenlendi. “Tek kullanımlık plastikler azaltılsın”, “Duş almasanız da olur” gibi bireysel tercihlere odaklanan veya egemenlerin “yeşil düzen” adı altında aslında mevcut sömürü düzeninin sürdürülebilirliğini garantilemek için ortaya attığı yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş sayesinde dünyanın kurtulabileceğini varsayan, sorumluluğu tek tek bireylere yükleyen ve bu yıkımın sorumlusu tüm insanlıkmış gibi gösteren bir iklim hareketi, ne yazık ki sistem tarafından içerilmeye mahkûm. Mevcut üretim biçiminin doğaya etkilerini sınırlayacak, diğer toplumsal hareketlerle ortaklaşan, bütünlüklü, yatay ve demokratik kitlesel örgütlenme biçimlerine sahip, kendi politika, taktik ve stratejilerini oluşturan antikapitalist bir iklim hareketinin aciliyeti günümüzün gerçekliği.

COP27 hakkında

Bu yıl Kasım ayında Mısır’da yapılması planlanan COP27 İklim Zirvesi doğa talanının/kirliliğinin en büyük faillerinden biri olan Coca Cola’nın sponsorluğunda gerçekleşecek. Ayrıca zirveye, iklim krizinden en çok etkilenen ülkelerden biri olan Afrika’dan katılmak isteyen aktivistlere akreditasyon almaları yolunda türlü zorluklar çıkartılması ve bu zirvenin bizzat darbeci Sisi Hükümeti’nin devletinde düzenlenecek olması da egemenlerden iklim adaleti beklenemeyeceğini, bu adaletin yalnızca halkın kendi örgütlü mücadelesiyle sağlanabileceğini gösteriyor. Tüm bu gelişmelere karşı, sermaye güçlerinden çözüm beklemeyen dünya halkları dünyanın pek çok noktasında alternatif iklim buluşmalarında mücadele ortaklığı temelinde yan yana gelmeye devam ediyor.

Yazar