Şiddet ve Sömürü Düzeninde Kadınlar

Birçoğumuz üniversiteye farklı hayallerle başlıyoruz. Yeni bir hayat, arkadaşlar, aileden biraz da olsa uzaklaşma isteği… Fakat üniversiteye başladığımızda işler beklediğimiz gibi gitmiyor. Tacizci ve eril zihniyetteki akademisyenler, cinsiyetçi eğitim müfredatı, kampüs içerisinde kendini güvende hissedememe, bitmek bilmeyen bir rekabet ortamı… Sadece bunlarla da kalmıyor aynı zamanda geçim sıkıntısı ve gelecek kaygısı da yakamızı bırakmıyor. Okurken çalışmak artık bir zorunluluk haline geliyor bizim için. Bunların dışında üniversiteli kadınları bir de barınma krizi karşılıyor. Küçücük odalarda 6-8 kişinin kaldığı, küflü ve böcekli yemeklerin çıktığı, her an bir arkadaşımızın ihmal sonucu ölüme sürüklenebileceği güvencesiz ve niteliksiz KYK yurtları.  

Zeren Ertaş’ın ihmal sonucu hayatını kaybetmesi, bu yurtların ölüm evlerine dönüştüğünü apaçık gösterdi. Birçok ilde KYK yurtları önünde öfkemizi yurt bahçelerine, yurt önlerine taşıdık. Çünkü bu olay hiç de yabancı değildi bizlere.  Zeren Ertaş sadece bir kıvılcım olmuştu genç kadınlar için. 

Kadın yurtlarının erkek yurtlarına göre daha fazla tepkisel olmasının başka bir sebebi ise kontrolcü ve ahlakçı politikalara sadece kadın olmamızdan kaynaklı, erkeklerden daha fazla maruz kalmamızın biriktirdiği öfkeydi. Erkeklerin giriş çıkış saatleri kontrol edilmiyor ya da ediliyorsa da aile üzerinden erkeğe bir baskı kurulmuyor. Kadınlar üç seçeneğin arasına sıkışıp kalmış durumda. Cinsiyetçi ve yozlaşmış KYK yurtları, fahiş fiyatlardaki kiralık evler ya da dönmek istemediği aile evi. Aile evinden çıkmak isteyen genç kadınlar ise geçinememe korkusuyla yeniden eve hapsoluyor. Bu seçenekler sadece çarkın dönüp durmasını sağlayan seçenekler. Bizlerse o çarkları kıracak kadınlarız.  

Aile Değil Kadınız 

İktidar bir elini yurtlara, üniversitelere uzatırken bir elini de ”kutsal aileye” uzatıyor. Geçtiğimiz ocak ayında Adalet Bakanı, Aile Çalıştayları ile Medeni Kanun’da değişikliklere gidilmesinin toplantılarını yaptı. Kadınların nafaka hakkını sınırlayıp kadın yoksulluğuna farklı bir boyut kazandırmaya, zaten boşanma sürecinde yıpranan, şiddete uğrayan kadının boşanmasını daha da zorlaştırmak için ”aile ara bulucuğu” sistemini yapılandırmaya çalışan bir düzenleme bu. Kazanılmış haklarımızı aile içine indirgemeye çalışan iktidar, bunu Medeni Kanun’u tartıştırarak meşru bir zemine oturtturmaya çalışıyor. Kadınların boşanma haklarına doğrudan bir karşı hamle üretiyor, kadınları kamusal alandan uzaklaştırmaya devam ediyor.

Üniversiteler bizi hayal ettiğimizden çok farklı bir tablo ile karşılıyor. Fakat genç kadınlar bu tablonun içerisinde silinip gitmek ya da eskimek istemiyor.  Bizler Kampüs Cadıları olarak, üniversitelerde genç kadınlar ile birlikte, bu şiddet ve yoksulluk düzeninin tam karşısında duruyor ve ona meydan okuyoruz.  Üniversitelerde yaşadığımız sorunlar sadece o üniversitelere özgü yönetim kadroları ya da akademisyenler ile açıklanamaz. Patriyarkal kapitalizm hayatlarımızı sadece ev içinde, iş yerinde kuşatmaya çalışmaz. Bunu anti-demokratik hiyerarşik yönetim birimlerinin bulunduğu, bilimden uzak sermayenin çıkarlarına ve kârına odaklı bilginin üretildiği, cinsiyetçi üniversite modelleri kurarak da yapmaya çalışır. Fakat biz genç kadınlar bu düzeni kurmak ve kalıcılaştırmak isteyen rektörlere, iktidara karşı demokratik üniversiteler için mücadele etmeye devam edeceğiz. 

Öfkeni Büyüt ve Mücadeleye Katıl!

Bu şiddet ve yoksulluk düzeninde günler parçalara bölünmüştür. Bu düzen bu parçaları yineler durur. Bütün günler hem birbirinin aynısıdır hem de değildir. Bizi bir sadece bir “öğrenci” olarak değil de bütünü yaratan bir kişi olarak da yutmaya çalışır. Ama yutamaz. Çünkü her geçen gün bu tekdüzelik bir öfkeye dönüşüyor. Bu öfkeyi bir bilince dönüştürmek ise bizim elimizde. Üniversitelerimize yaşadığımız sorunları odağımıza almak, isyan etmek, ifşa etmek de bizim elimizde.   

Kampüslerimizde yaşadığımız tacizi, şiddeti ifşa etmenin önemli yolarından bir tanesi de üniversitelerimizde Cinsel Tacizi Önleme Komisyonları kurmak. CİTÖK üniversitenin cinsel tacize karşı politikalar ya da uygulamalar oluşturması için yönetime öneriler sunmasından akademide toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı çeşitli kampanya ve eğitimler düzenlemeye kadar birçok faaliyeti de içerisinde barındırıyor. Bu komisyonların kurulmasının bir diğer önemi ise kampüs içerisindeki dayanışma halimizin okul içerisinde kurumsal bir ayağı olması. Türkiye’deki üniversite sayısı 200’ü aşmış durumda ve her üniversitede olması gereken bu komisyon sadece 25 üniversitede kurulu. Var olduğu üniversitelerde ise aktif çalışma yürütmesi kayyum rektörler tarafından engelleniyor. Komisyonlar üniversite yönetimleri eliyle işlevsiz hale getiriliyor. Engellenmesinin sebebi ise öğrencilerin yaşadıkları sorunlar üzerine yan yana gelmesine, çözüm gücü olmasına ve örgütlenmesine ket vurmak. Fakat ne kadar engellenmeye çalışılırsa çalışılsın CİTÖK’ler kurulmaya devam ediyor. Kazanımlarımızdan aldığımız gücümüzle tüm üniversitelerde CİTÖK’ler kurmak için ve kurulu olan komisyonları feminist bir perspektif ile işletmek için mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz. 

İktidar, kadınları yalnızlaştırarak hiçbir çözüm yolunun olmadığı fikrini dayatmaya çalışıyor. Kadınları, bu geçimsizlik ve gelecek kaygısı sarmalı içerisinde daha da fazla çalışmaya ve birbirleri arasında rekabet kurmaya ittiriyor. Yaşadığımız sorunları bireysel sorunlar olarak hayatımıza entegre ettirip politik parçaları birleştirmemize engel olmaya çalıştığı yerde biz kadınlar bize dayattıkları bu sistemi görüyor ve sorunun bireysel değil politik olduğunu vurguluyoruz. Kampüslerimizde yan yana gelişlerimizi engellemeleri ve failleri, çeteleri üniversite içerisinde dolaştırmaları bu yalnızlaştırma politikalarının bir ürünü. Tüm bunlara rağmen üniversitelerde, kampüslerde ve yurtlarda mücadeleye devam etme gücünü kadınlarla bir araya gelerek örmeli ve bu gücü örgütlü bir şekilde birbirimize vermeliyiz. Genç kadınların bu düzen içerisinde kaybolmasına ya da hapsolmasına karşı sosyalist feminist bir bilinç kurmaya ve çaba-çöküş-tükeniş ekseni içerisinden çıkarmaya devam etmeliyiz. 

Yazar