Yargı Paketi: Kadın Düşmanı Kanun Düzenlemeleri

Her gün yeni bir kadın cinayeti haberine uyandığımız bugünlerde iktidar yine yeni bir yargı paketi taslağı ile karşımıza çıkıyor. 9. Yargı Paketi kadınların yıllardır mücadele edip kazandığı haklara, ifade özgürlüğüne ve hayatlarına karşı yapılan saldırıların devamı niteliğinde karşımızda.


Kadının soyadı düzenlemesini kabul etmiyoruz


Anayasa Mahkemesi, bundan bir yıl önce verdiği kararla 4721 sayılı Kanun’un 187. maddesinin “Evlenen kadın kocasının soyadını alır.” biçimindeki ilk cümlesinin eşitlik ilkesini ihlal ettiği ve cinsiyete dayalı ayrımcılığın bir biçimi olduğu sebebiyle iptaline hüküm verdi.
Ancak yargı paketi taslağında AYM’nin iptal hükmü yok sayılarak eski uygulama aynen devam ettiriliyor. İktidar ‘’Kocanın soyadını alacaksın.’’ diyerek kadınların soyadı düzenlemesine karşı elde ettiği kazanıma açıkça saldırırken bunu göz göre göre hukuka aykırı bir şekilde yapıyor. Kadını başlıca bir birey olarak değil de ailenin bir uzantısı olarak gören iktidar “Ailenin önemi değerlendirildiğinde, anne ve babanın ayrı ayrı soyadı kullanmaları, çocuk üzerinde olumsuz etkiler doğurabilecek, çocuğun hangi soyadını kullanacağı ayrı bir tartışma konusu haline gelecektir.” şeklinde son derece ataerkil bir yorumla kadınları aile içerisine hapsetme politikalarının meşru zeminini yaratıyor.
Kadının kendi soyadını kullanma hakkı tartışması sadece bir soyadı meselesi değil, insanlık soyunun erkek üzerinden tanımlanmasının ve aktarımının sağlanmasının da sürdürücüsü. Kadınların on yıllardır verdiği mücadeleye, AYM ve AİHM kararları ile elde ettiği kazanımlara rağmen iktidar bu saldırılarını sürdürmeye devam ediyor.

İktidar kadınların sadece haklarıyla değil hayatlarıyla da oynuyor!


İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarken “Sözleşmeye gerek yok, 6284 sayılı yasamız var.” denilmişti. Geldiğimiz süreçte 6284 fiilen uygulanamaz hale gelirken tedbir kararlarına uymayanlara verilen zorlama hapsine karşı itiraz yolu açılmaya çalışılıyor.
Peki nedir bu zorlama hapsi? Zorlama hapsinin önemi; iletişim vasıtalarıyla rahatsız etmemek, taciz etmemek, evine, işyerine, okuluna yaklaşmamak gibi tedbirleri ihlal ederek mahkemenin emrine uymayan faillerin, mahkeme emrine uymasını sağlamaya yönelik disiplin yaptırımıdır. Yani 6284’ün tek caydırıcı maddesi bu kısımdır. Buna itiraz yolunu açmak günde en az üç kadının katledildiği Türkiye’de her geçen gün artan kadın cinayetlerine önayak olmak demektir.
Bir diğer mesele de mükerrer suçlarla ilgili indirim meselesi.
Mükerrer suçlara yani tekrar tekrar suç işleyenlere karşı getirilecek olan yeni af düzenlemesi. Gün geçmiyor ki bir cinsel taciz, cinsel saldırı ya da kadın cinayeti haberi almayalım. Bu suçlara yönelik etkili bir ceza yöntemi dahi yokken, failler ellerini kollarını sallayıp kadınlar için her gün yeni bir tehdit oluştururlarken bu faillerin suçlarına dair affın tasarısı geliyor önümüze.
F.U.’nun evine balkondan zorla giren sanığa video kaydı olmasına rağmen delil yetersizliğinden beraat veren mahkeme örneğinde olduğu gibi ya da Bağcılar’daki sucu örneğinde olduğu gibi bu indirim, özellikle kadın cinayetleri için katillerin sırtını sıvazlamaktan, cinayetlerin önünü açmaktan başka bir anlam ifade etmiyor.


Etki ajanlığı


Son olarak bu metinde ifade edilen kadının soyadı düzenlemesi, 6284, mükerrer suçlar gibi konulara dair kadın hareketinin söz üretmesini, politika oluşturmasının önünü kesecek, kadınların örgütlenme ve ifade özgürlüklerini daha da sınırlayacak yeni bir ceza kanunu maddesi daha gündemde: etki ajanlığı. Bu maddenin yasalaşması demek, kadınların hak mücadelesinin önünü kesmek demek.
Erkeklik krizi bir yandan, faşizmin artık meşruiyet gözetmeden yaptığı hamlelerinden biri de etki ajanlığı. En yalın örneğiyle kadın mücadelesi içinde devletin kadın cinayetlerinde izlediği cezasızlık politikalarına yönelik bir araştırma yapıp raporlamak dahi suç sayılabilecek. Etki ajanlığı adı altında herhangi eleştirel bir metinin, haberin veya paylaşımın suç kapsamına alınması faşizmin kurumsallaşma sürecine dair atılan adımlardan biri.
Kadının soyadı düzenlemesi ya da kadına karşı şiddet faillerinin cezalandırılması konusunda, farklı ülkelerden örnek vermeyi bile iktidara yönelik eleştiri olarak ya da bir başka ülkenin yasası ya da uygulama politikalarını özendirmek diye nitelendirip kişinin hapse gönderilmesine neden olabilir. Yani bu metni yayınlamak dahi bir suç unsuru. Etki ajanlığı, kadın özgürlük mücadelesinde kendini gösteren tüm örgütlerin, sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinin sınırlandırılması, susturulması ve kişilerin tutuklanması, sosyal medya hesaplarının, web sayfalarının kapatılması gibi ağır ifade özgürlüğü sorunlarına yol açacak. Hem kendisini iktidarın yalnızlaştırma politikalarına rağmen ifade etmek isteyenlere karşı bir kısıtlama taşıyor, hem de örgütlenme ve ifade özgürlüğünü yok etmeye hazırlanıyor bu düzenleme.


9. Yargı paketi kadınlar için ne ifade ediyor?


Feminist mücadele güçlendikçe, kadınlar kendi hayatları hakkında hak sahibi olduklarını gösterdikçe iktidar elinde tuttuğu erkeklik baltasının keskinliğini kaybettiğinin farkına varmaya ve paniklemeye başladı.
Kadınların kendi tahakkümleri altından çıkması, kendi soyadlarını kullanabilmesi, kadın hakları mücadelesini büyütmesi ve baskı politikalarına rağmen karşılarına bir güç olarak dikilmesi AKP-MHP iktidarı için bir felaket demek.

9. Yargı Paketi erkekliğin yeniden üretilmesinin ve erkek şiddetin daha da artmasının önünü açacak bir nitelikte. Bunu yargı paketi içerisindeki mükerrer (tekrarlayan) suçların affına dair getirilecek düzenlemede, soyadı düzenlemesi adı altında ataerkil aile modelini hukuksal düzeyde meşrulaştırmalarında görebiliyoruz.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığından beri 6284 sayılı kanunu doğrudan hedef göstermeyecek şekilde çeşitli yargı paketleri sunuluyor veya düzenleme adı altında değişiklikler yapılmaya çalışılıyor. 6284 sayılı kanun temelini İstanbul Sözleşmesi’nden alır ve gerekçesinde İstanbul Sözleşmesi’ne atıf içerir. Bu nedenle yapılacak olan bu düzenlemeler kadınların ve LGBTİ+’ların başta yaşam hakkı olmak üzere temel insan haklarını riske atıyor, toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığı derinleştiriyor.
Kadın düşmanı iktidarın bu hamleleri biz kadınlar için yeni değil. Toplumsal dönüşümü yaratmak, faşizmin kurumsallaşma sürecinin taşlarını döşemek için kadın düşmanlığına ihtiyaçları var. O nedenledir ki her defasında başka bir söylem ve politika ile karşımıza çıkıyorlar. 2012 yılında ‘’Kürtaj cinayettir!’’ diyerek kürtajı yasaklamaya çalışmışlardı. 2017 yılında Müftülük Yasası ile toplumsal ve politik alana müdahale alanlarını genişletmek istemişlerdi; cemaatlerin, tarikatların siyasal propaganda yapmasının önünü açmışlardı. 2021 yılında İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek kadın düşmanı politikalarına ivme kazandırmışlardı. AKP-MHP iktidarı kadın haklarını sadece aile içerisinde değerlendiren politikaları ete kemiğe büründürmek için meclise yargı paketleri sunmaya ve günümüzde kamusallaşan patriyarkal politikalara yön vermeye devam ediyor.


Faşizmin kurumsallaşma sürecinde iktidarın sırtını yasladığı en büyük güç, patriyarka olarak çıkıyor işte karşımıza. 9. Yargı Paketi’nden Medeni Kanun’a, yaşamlarımıza ve haklarımıza yönelen saldırıları istikrarlı bir şekilde devam ediyor.


Bu saldırılar karşısında emeğimizi, bedenimizi, hayatlarımızı sömüren patriyarkal kapitalizmin, kadın düşmanı iktidarın karşısında durmaya devam edeceğiz. Patriyarkal aile modeli içerisinde kadınların dişiyle, tırnağıyla kazandığı hakların geriletilmesine izin vermeyeceğiz. Haklarımız demokratik bir anayasa ile güvence altına alınana kadar da mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu süreçte örgütlü kadın mücadelesinin ve saldırılara karşı bütünlüklü bir kadın hareketini örmenin öneminin de tekrar altını çiziyoruz.

Yazar