Bir Festivalin Anatomisi ve Evvel Temmuz

Festivallerin tarihi, medeniyetin tarihiyle iç içedir. İlkel komünal toplumlardan antikitenin ilk şehirlerine, Amazon’dan Dicle’ye, İndus’a, Sarı Nehir’e… Coğrafya fark etmeksizin insanlığın, toplumsallığın olduğu her yerde bu pratiğin izlerine rastlamamız mümkün. Sırf bu gözlemden yola çıkarak festivalini bir kutlama olmanın ötesinde bir anlama sahip olduğunu, toplumla bağının göründüğünden daha derin olabileceğini söyleyebiliriz.

Festival evrenseldir; dediğimiz gibi, toplumun olduğu her yerde izlerine rastlarız. Bu özelliğini insanın her yerde insan, toplumun her yerde toplum olmasıyla açıklayabiliriz belki. Fakat bu fazlasıyla kolaya kaçmak olur. Gerçek şudur ki hangi topluma bakarsak bakalım büyük kutlamaların kökleri doğaya dayanır. Bu ister İsa’nın doğuşu ister Persephone’nin yeraltından dönüşü olsun, her büyük toplumsal kutlamayı çevreleyen mitoloji aslında oldukça somut bir gerçeklikten, insanı kuşatan doğadan belirlenir. Başta doğayı kutsayan, yücelten festival pratikleri aslında ona duyulan korkuyla karışık bir huşu, eşikte tutma çabası barındırır. Doğayı taklit ederek onu anlamak, onu yatıştırmaktır aslında biraz da. Bu yüzden bugün kurumsallaşmayı başarmış pek çok dinin temelinde festivalleri görürüz.

Festival politiktir. Kimi zaman iktidarı meşrulaştırmak için kullanılmıştır. Güçlerini doğaya, güneşe, nehrin gel gitlerine dayandıran imparatorlar; temellerini eski rejimin külleri üstüne kuran şehir devletleri… Festivalleri toplumu kendi anlatıları doğrultusunda örgütlemek için bir fırsat olarak görmüşlerdir. Ancak unutmamak gerekir ki her ilişki iki taraflıdır, yukarıdan aşağıya olduğu gibi aşağıdan doğru da örgütlenen yapıda olmuştur kimi festivaller. Dionysos Tiyatro Festivali’nde aristokratların, tanrıların yaşamı tüm çıplaklığıyla sahneye taşınır; iktidar ve güç hırsının eleştirildiği oyunlar halktan seçilmiş jürilerce oylanırdı. Eski İstanbul’da Bakhlaroni’yi kutlayan Rum Ortodokslar toplumun ileri gelenlerini korkusuzca taklit eder, eski tabirle “maskara” olurlardı. Bu festivalin tarihi muhtemelen Roma İmparatoru’nun bile rahatça alay konusu edilebildiği Saturnalia karnavalına dayanıyordu.

Fakat “politika” kelimesinin kökünün polis olması bizi yanıltmasın; festivalin politik oluşunu kentleşmeyle bir tutmak, politik alanı kente sıkıştırmak niyetimiz değil. Aslında iktidarın, resmî kurumların hiç konu edinilmediği festivaller de oldukça politiktirler. İster kentte ister kırda, gündelik yaşamın hangi unsuru politik olmaktan kurtulabilir ki? Belirttiğimiz gibi en eski festivallerin temelinde doğayı anlama kavgası, bir hayatta kalma kaygısı vardır. Bugün doğaya yabancılaşmış oluşumuzla onun deviniminde gerçekleşen yıkıcılığını eskisi kadar yad etmiyoruz, şiddetli bir kuraklık ya da bir depremle kendisini hatırlatmadığı sürece. Fakat sanayi devrimi öncesinde, ister göçebe ister yerleşik olsun, doğanın içinde el yordamıyla ilerleyen insan için en hayati şey belki de toprağın yeşermesi, bereketti. Pek çok kadim festivalin bir bereket kültünü yaşatması tesadüf değildir. Tarım devrimi sonrası toplumlarda bereketsiz geçen bir hasat, kışın ölüm demekti. Dinlerini, kurumlarını bu kaderden kurtulmak için örgütlediler; festivallerse bu kaderin periyodik olarak yenilgisini simgeliyordu. Toplum hasadı biriktirmek, bölüştürmek için seferber oluyor, bunun zaferini yine beraberce kutluyordu. İlkel-komünal özellikteki toplumlarda bu ortak bir çabanın ürünüydü. Festivallerde ortak bir kazan kaynıyordu; tarım devriminden beri süregelen artığı biriktirme eğilimine karşı biçimlenen, bölüşmek ve dayanışmak üstüne inşa edilen bir kültür. Coğrafyası binyıllardır feodal ilişkilerce parçalanmasına, sömürülmesine rağmen bugün kendisini sömürünün karşısına koyan Aleviliğin süren varlığı bu mirasın en yakın örneği değil mi? Peki bugün, folklör gözüyle bakılan kutlama ve bayramlarının bu iradeyi yeniden üretmekteki payı yadsınabilir mi?

Kadim festivalleri çevreleyen kadim bir mit, miti doğuran somut tarihsel bir gerçeklik olur demiştik. Arap Alevilerin bayramı Evvel Temmuz’un da dayandığı bir anlatı var: Hıdır Kültü. Hıdır/Hızır ile Mezopotamya tanrısı Tammuz/Durmuzi arasındaki paralellik sık sık irdelenir. İkisi de toprağın yeşermesi, berekettir. Bugün Evvel Temmuz doğrudan bir bereket festivali olarak kutlanmıyor fakat bu tarihsel yükün belirlediği dayanışmacı değerler sürüyor. Katılımcılar her sene, toplum olmanın ortaklığı vurguluyorlar. Ortak şarkılarını ortak dillerinde söyleyerek; beraberce kurdukları sahnelerde, ayrım olmaksızın herkesin beraberce oturduğu sofralarda yapıyorlar bunu. Faşist 12 Eylül başta olmak üzere iktidarlar tarafından uzun süre engellenmeye, yasaklanmaya çalışılsa da bugün hala sürmesi bu ortak oluşun gücünü hafife almamamız gerektiğini söylüyor bize.

Bu kültür nasıl tarihi boyunca feodal eşitsizliğe karşı büyüdüyse bugün de bir başka tarihsel tehditle, kapitalizmle karşı karşıya. Köyleri, köylülüğü ilksel birikimle çözülmeye uğratması komünal biçimde yaşayan kültürlerin de maddi temellerini sarsıyor. Dayanışmanın yerini kârın aldığı bu iklimde sanat metalaştırılıyor, festivaller toplumsal örgütlenme özelliğini yitirip sermaye tarafından sponsorlar aracılığıyla belirleniyorlar. Durum buyken, Evvel Temmuz’un devrimciler tarafından, halkla beraber örgütlenmesi bir geleneği yaşatma çabasından fazlası. Doğal afetle yıkılmış, sermayenin devlet eliyle talan etmeye heveslendiği Hatay’da bir festivalin tüm tarihsel anlam ve gücüyle örgütlenişi, onun politik yönüne yeni bir görev kazandırıyor. Böylece festivalin gücü yalnızca tarihinden değil, bugün ve yarından belirleniyor. Bir ortaklık bir direniş, bir “biz buradayız!” nidası olarak bugünden; devrimcilerin kurmayı hedeflediği, emeğin ve ekmeğin ortak olduğu dünyanın bir provası olarak da yarından…

Antakya’da, Defne’de, Samandağ’da filizlenen bir şeyler var. Devlet eliyle toprağa gömülen canların öfkesi, yerinden edilmeye çalışanların direnişi, yıkıma karşı dayanışan bir halkın inadı… ve tarihinden gelen ivmeyle büyüyen bir ortaklık, toplum olma bilinci.

Evvel Temmuz Kültür Sanat Festivali ardından İstanbul Serüven Kültür tarafından kolektif olarak yazılmıştır.

Yazar