Afet Yönetimi ve Toplumsal Cinsiyet

6 Şubat depremlerinin üzerinden 1 yıl geçti. Depremin hemen ardından deprem bölgesinin yeniden inşası ve depremden çeşitli şekillerde etkilenen insanların hayatlarının düzene oturması için fonlar ve bağışlar toplandı, kamu bankaları bile kendi ceplerinden çıkarıp veriyorlarmış gibi milyonlarca lira destek vaadinde bulundu. Bir yıl içinde yüz binlerce konutun sahiplerine teslim edileceği sözleri verilmişti. Devlet insanları yalnız bırakmayacak, onları hiçbir şeyden mahrum etmeyecekti. Peki gerçekten tutuldu mu o sözler? Maalesef hayır. Deprem bölgesindeki 14 milyon insanın ölüme terk edilmesinin yıl dönümü. Deprem bölgesine ulaştırılmaya çalışan yardımların devlet tarafından engellenmesinin yıl dönümü. Enkaz altındaki milyonlarca insana ulaşmak için hayati önem taşıyan sosyal medyaya erişim kısıtlaması getirilmesinin yıl dönümü. Depremin hemen ardından Kızılay’ın çadır satmasının yıl dönümü bugün.

Yıkımın gerçek sorumlularının hala yargılanmadığı bir yılı geride bıraktık. Yaşam koşulları açısından değişen çok az şey oldu. Depremden aylar sonra bile depremzedelerin en temel ihtiyaçlara erişemediklerine acı bir şekilde şahit olduk. İnsanları göçüğün altında yalnız bırakan devlet depremden o veya bu şekilde sağ kurtarılan milyonlarca insana bir kez daha sırtını çevirmekten gocunmadı. Depremzedeler hala temiz su, gıda, beslenme gibi en temel ihtiyaçlarına erişmekte zorluk çekiyor. Depremin üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen hala milyonlarca insan geçici barınma alanı olarak kurulmuş ancak tutulan konut sözleri yerine getirilmediği için mecburen kalıcı yerleşim yerlerine dönüşmüş çadırlarda ya da konteyner kentlerde hayatlarını sürdürüyorlar. Bu yerleşim alanları depremzedelere insan onuruna yaraşır bir yaşantı sunmaktan çok uzak. Deprem bölgelerinde sorunlar devam ederken ve neredeyse kalıcılaşmış duruma gelmişken her şeye muktedir olan devletin bu sorunları neden çözmediği akıllarda hala koca bir soru işareti.

Enkaz Yönetimi(!)

Buna tatmin edici cevaplar verebileceğini düşünmediğim kurumlar ve kişiler deprem bölgesinde fırsattan ziyade OHAL ilan etmekte asla geç kalmadılar. OHAL ile deprem alanları sermayenin yağmalayacağı yeni yerler oldu. Ormanlar ve meralar imara açılırken kaldırılan enkazlardan da halk ve çevre sağlığı gözetilmeden kurtulmaya çalıştılar çünkü hükümetin de şirketlerin de önceliği az maliyet ile yüksek kar elde etmekti 1. Enkazların kaldırma, depolama ve taşıma işlemleri sırasında yapılan yanlışlar bölgede kısa vadede hava, su ve toprak kirliliğine uzun vadede ise ekolojik yıkıma neden olacaktır. Bu “yeniden inşa” süresi boyunca halk ve çevre sağlığı öncelik haline getirilmediği için bir yıl sonra insanlar hala asbest solumaya devam ediyorlar. Dünya Sağlık Örgütü’nün kanserojen olarak sınıflandırdığı asbest, akciğer kanseri başta olmak üzere çeşitli solunum hastalıklarına da neden olur. Enkazların dere yatakları, tarım arazileri ve sulak alanlara dökülmesi sebebiyle asbest ve diğer ağır metaller besin zincirlerine karışmakta ve bölgede yaşayan insanlara adeta zehir saçmaktadır2.

İnsan hayatını merkeze almayan bu süreçte depremin yasını tutmalarına izin vermeden işçileri sömürmeye devam etti sistem. İşçiler işe gidemedikleri süre boyunca herhangi bir ücret alamadılar, işten çıkarıldılar. İşe gidenler fazla mesai yapmak zorunda bırakıldı. İşçileri korumak adına işten çıkarma yasağı gibi tedbirler almak yerine, devlet işçilere depremin ilk gününden itibaren ücretli izin hakkının gasp edilmesine, gözünü kar hırsı bürüyen işverenler yüzünden hasarlı yapılarda çalışmak zorunda bırakılmalarına, bu süreçte işe gidemeyenlerin kısa çalışma ödeneğinden yararlanma ve tazminat haklarının ellerinden alınmasına göz yumdu3. Çalışma saatleri çok uzun olmasına karşılık verilen ücretler kimi yerlerde geçinmek için yeterli olmayan asgari ücretin bile altında kalıyor. Fırsattan istifade patronlar işçi sağlığı ve işçi güvenliğini yok sayarken emeği de ne kadar daha ucuz hale getirebileceklerinin peşinde4.

Depremde Kaybolan Çocuklar

Bir diğer önemli sorun da depremden sonra ulaşılamayan kayıplarla alakalı. Göçükten çıkarılan depremzedelerin kimlik bilgilerinin alınması, yaralıların nerelerde tedavi edildiğinin kayıtlarının düzenli tutulması ve bu sayede de hayatta kalan depremzedelerin yakınlarına dair bilgi edinebilmelerinin sağlanması gerekiyordu ancak bu konuda da kurumların ne kadar yetersiz kaldığına şahit olduk, zira depremin üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen kayıp yakınlarına ulaşmaya çalışan yüzlerce depremzede var. Güvenli bilgiye erişmenin böylesine imkânsız hale geldiği bir dönemde göçükten sağ çıkan çocukların ailelerine kavuşturulma noktasında da kurumsal düzeyde önemli ihmallerin yaşandığı EŞİK Platformu’nun yayınladığı Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakış Açısından Geleceğe Notlar adlı raporda yer aldı. Daha korkunç olan ise depremden sağ çıkarılan ve “refakatçisi olmayan” kimi çocukların da çeşitli tarikat ve cemaatlere yönlendirildiği iddiası ile deliller de toplanarak Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan da birçok kez davacı olunmasına rağmen savcılığın bu konuda takipsizlik kararı vermesidir5.

Çocukların yeterli psikolojik ve fiziksel destek aldıklarından, herhangi bir fiziksel ya da cinsel şiddete ya da istismara maruz kalmadıklarından emin olması gereken devlet ve devlet kurumlarının çocuğun üstün yararını gözeterek bedensel ve psikososyal gelişimleri açısından en uygun ortamlarda güvenliklerinden şüphe duyulmayacak şekilde güvence altına alınması gerekirken bu yönde iddiaların herhangi bir şekilde konuşulması bile korkunç bir başarısızlıktır ve yetkililer ve sorumlular mutlaka hesap vermelidir6.

6 Şubat’ın Toplumsal Cinsiyeti

Bunlar hepimizin farkında olduğu ya da olması gereken konular ancak ben bu yazıda özellikle depremin ve deprem sonrası yürütülen sürecin kadınları nasıl ve hangi yönlerden etkilediğine özellikle değinmek istiyorum.

Literatürde deprem anında kadınların ve kız çocuklarının toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bağlı olarak ölüm risklerinin daha fazla olduğu vurgulanıyor ancak 6 Şubat depremine dair hem genel kayıt tutmadaki yetersizlikler hem de cinsiyet temelli verilerin toplanması ve paylaşılması alanında şeffaf olunmaması nedeniyle gerçeğin ne olduğuna dair kesin bir bilgi yok7. Ayrıca bölgedeki gebe kadın sayısının ya da hamileliğin hangi ayda olduğuna ve doğum yapan kadınlarla bebeklerine dair de detaylı kayıtların tutulmaması da cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerinin deprem bölgesinde ne derecede aksadığına kanıt olarak gösterilebilir8. Geçici yaşam alanı olarak tasarlanan ancak hükümetin tercihleri nedeniyle depremzedelerin bir yıldır hayatlarını sürdürmeye mecbur bırakıldıkları çadırlarda ve konteynerlarda insanlar su, gıda, elektrik gibi en temel ihtiyaçlarından yoksunlar. Bunların yanında geçici barınma alanları çeşitli sorunları da beraberinde getiriyor. Buralarda hijyen koşullarının eksikliği nedeniyle özellikle kadınların salgın hastalıklara yakalanma riskinin yüksek olduğuna değinen raporlar, çadırların ve konteynerların kadınlar için güvenlik sorununu da beraberinde getirdiğinden bahsediyor. Bu alanlar kişilerin hiçbir şekilde mahremiyetinin olmadığı bu sebeple de kadınların, kız çocuklarının ve LGBTİ+’ların tuvalete çıkma, banyo yapma ve üstünü değiştirme gibi hayatın olağan akışı sırasında gözden çıkarabileceğimiz en temel eylemler sırasında bile güvensiz hissettikleri için sorun yaşamalarına sebep oluyor. Bu alanlar kadınları ve kız çocuklarını fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddete de maruz bırakıyor. Deprem öncesinde yalnız yaşayan kadınların hiç tanımadıkları ailelerin yanına yerleştirildiğine dair raporlardan tutun da deprem öncesinde boşanma davası açtığı ya da defalarca uzaklaştırma kararı aldırdığı ancak deprem sebebiyle sürecin ilerlemediği durumlarda şiddet failleriyle aynı alanı paylaşmaya mecbur bırakılan kadınların hikayelerine rastladık bu süreçte9. Deprem bölgesindeki sığınaklara dair bir rapor yayınlayan Kadın Dayanışma Vakfı ise raporunda bazı illerdeki sığınakların hasar aldığı ve bu sebeple kadınların yurtlar ve diğer illerdeki sığınaklar olmak üzere farklı noktalara yönlendirildiğine değinirken, bazı illerdeki sığınakların ise hasarlı olmasına rağmen kullanılmaya devam ettiğinden bahsediyor. Hatta kadınların şiddetten kurtulmaları, kendilerini güvende hissetmeleri ve insanca yaşamaları gereken bu sığınakların bazı şehirlerde depremzedeler için kullanıma açıldığının bilgisiyle karşılaştıklarından da bahsetmişler raporda. Bu durum ne yazık ki tartışmasız kadına yönelik şiddeti ikinci plana itiyor ve kadınların “güvenli” alanlara erişimini engelliyor10. Bu durumda hasarlı sığınakların yeniden işler hale getirilmesi ve yeni sığınakların açılması bir öncelik haline getirilmelidir. Çadır kentlerin ve konteynerların vakit kaybetmeden kadınların ve çocukların kendilerini güvende hissedebilecekleri alanlara dönüştürülmesi ve bölgede kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı ile mücadele kapsamında var olan mevcut yapıların değerlendirilmesi, işler hale getirilmesi ve ulaşılabilir olması elzemdir. Ayrıca bölgede rehabilitasyon ve psikolojik desteğin kadınlar ve çocuklar için ulaşılabilir olması hayati önem taşıyor.

Depremle Beraber Kadınların Artan Bakım Emeği Sorunu

Bunun ötesinde kadınların omuzlarındaki yük depremle beraber katlanarak arttı. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle kadınların eve hapsedildiği; çocukla ilgilenme, temizlik yapma, varsa evdeki yaşlıların ya da engellilerin ihtiyaçlarını giderme gibi rolleri üstlenmek zorunda kaldıkları tartışmasız bir gerçek. Ve bu ev içi bakım emeği tamamen göz ardı ediliyor. Maalesef deprem sonrası süreçte de bu değişmedi. Zaten en temel ihtiyaçlara erişmekte bile zorlukların yaşandığı çadırlar ve konteyner kentlerde yine temizlik ve bakım işleri kadınların omuzlarına yüklenmiş durumda. Çadırlarda erkeklerin de olmasına karşın çocuklarla ilgilenmek, temizlik yapmak, yaşlılarla ve hastalarla ilgilenmek kadınların “görevi” gibi algılanıyor ve kadınlar kendilerine bile vakit ayıramayacakları bir sarmalın içinde bütün gün nefes almadan çalışmak zorunda bırakılıyorlar. Her gün bu ihtiyaçları karşılamak için bidonlarla su taşıyanlar, beslenme ihtiyacını gidermek için kuru gıda kuyruklarına girenler, çocukların ve diğer bakımını üstlendikleri insanların hastalanmasını engellemek ve daha hijyenik bir alanda yaşamalarını çabalayanlar yine kadınlar11. Bu kadınların da depremden etkilendiği unutulmuş sanki. O travmayı atlatmaya zaman ayıramadan daha ağır bir yükün altında eziliyorlar. Bu ise afet yönetiminin kadınların bakım yükünü içerecek şekilde kurumsallaşmamasının ve toplumsal cinsiyet körü politikaların sonucudur12. Sorunun çözülmesi için sorunun kaynağının ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu da hayatın her alanında olduğu gibi afet yönetiminde de toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde politikalar oluşturulması ile mümkün. Bu ise afet yönetiminin tüm süreçlerinde eşit temsilin sağlanmasından tutun da kadınların bu süreçte etkin birer aktör olduğunun kabulü ve toplumun her kesiminde toplumsal cinsiyet farkındalığının oluşturulmasını kapsayacak ölçüde olmalıdır. Bu çerçevede ise bakım emeğini sadece kadınların yüklenmesi anlayışının terk edilerek bunun kamusallaştırılması ve toplum nezdinde eşit paylaşılması temeliyle değerli kılınması gerekir. Bakım emeğinin sosyal devlet ilkesi gereği kamusallaşması da toplumsal cinsiyet eşitliğine katkı sağlayacaktır13.

Çözüm: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Temelli Politikalar

Sonuç olarak 6 Şubat depremlerinde olduğu gibi afetler toplumsal cinsiyet temelinde okunduğunda afetlerin yol açtığı eşitsizliklerin diğer eşitsizliklerden (ırk, toplumsal cinsiyet, etnik köken, sınıf vs.) yalıtılmış olmadığını hatta bunların birbirleriyle çok yakından bağlantılı olduğunu görürüz. Yani afetler ayrıca toplumsal eşitsizlikleri daha görünür hale getiren süreçlerdir 14. 6 Şubat depremi de ne yazık ki toplumda var olan başta cinsiyet eşitsizliği olmak üzere tüm eşitsizliklerin daha görünür hale gelmesine vesile olmuştur.

Yaşanan süreçte kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere toplumun ikincil plana ittiği tüm yurttaşların nasıl ve hangi yollarla depremden etkilendiği konusunda kesin bilgilere depremin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen ulaşamamamızın nedeni ise hem kamuoyu ile şeffafça paylaşılması gereken verileri toplamadaki beceriksizlikler hem de bu süreçte uygulanan politikaların toplumsal cinsiyet körü olmasıdır. Bu süreçte kadınlar başta olmak üzere toplumda dezavantajlı diğer grupların güvenli barınma ve sağlık hizmetlerine erişme gibi en temel hakları başta olmak üzere şiddetten korunma haklarının her zamankinden daha ulaşılamaz hale getirildiği de ne yazık ki birçok örnekle gözler önüne serilmiştir 15. Bu felaket bize Türkiye’de afetin toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde politikalarla yönetilmekten çok uzak olduğunu bir kez daha hatırlattı. Bu da bize önümüzdeki hedefin başta afetler olmak üzere hayatın her alanında toplumsal cinsiyet eşitliği açısından güçlenmeyi merkeze alan bir yeniden yapılanma sürecinin toplumun her alanında örülmesi gerektiğinin göstergesi niteliğindedir. Toplumsal cinsiyet eşitliği temelli politikaların uygulanmamasının faturasını başta kadınlar olmak üzere deprem bölgesinde yaşayan diğer ezilen kesimler ödemeye devam ediyor. Bunun aciliyetinin ve öneminin farkına varmalı ve mücadelemizi bu doğrultuda vermeliyiz.


Kaynakça

  1. https://birartibir.org/ofke-ve-cozum-arayisi/
  2. Ekoloji Örgütleri 1. Yıl Deprem Raporu
  3. https://yazhocam.com/one-cikanlar/deprem-dayanisma-ve-kadinlar/
  4. https://umutsen.org/index.php/2023/05/deprem-bolgesinden-gozlemler-bahar-gok/
  5. https://cagdashukukcular.org/basn/ depremzedecocuklar-tarkatlara-m-teslm-edlyor-ale-ve-sosyal-hzmetler bakanlgn-derhal-kamuoyuna-acklama-yapmaya-cagryoruz/
  6. 6 Şubat Depremlerinin Ardından Toplumsal Cinsiyetve Kadın Hakları Perspektifinden Bir Değerlendirme
  7. 6 Şubat Depremlerinin Ardından Toplumsal Cinsiyetve Kadın Hakları Perspektifinden Bir Değerlendirme
  8. HASUDER, 6 Şubat Depremleri Hatay İli
  9. 6 Şubat Depremlerinin Ardından Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Hakları Perspektifinden Bir Değerlendirme
  10. KADIN DAYANIŞMA VAKFI 6 Şubat Depremleri Sonrasında Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Mekanizmalarında Son Durum
  11. https://artigercek.com/kadin/kadinlarin-yuku-depremle-birlikte-katlanarak-artti-241647h
  12. 6 Şubat 2023 Depremleri Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakış Açısından Geleceğe Notlar
  13. 6 Şubat 2023 Depremleri Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakış Açısından Geleceğe Notlar
  14. Ahmad, “Conceprualizing disasters from a gender perspective.”
  15. 6 Şubat Depremlerinin Ardından Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Hakları Perspektifinden Bir Değerlendirme

Yazar