Lüks Değil Temel İhtiyaç: Kadınların Regli Görünür Kılma ve Regl Ürünlerine Ulaşma Mücadelesi

Kadınlar tarihin başlangıcından beri hakları, hayatları, sahip oldukları ya da olamadıkları şeyler için mücadele ediyorlar. Patriyarka ve kapitalizm, tarihin çeşitli dönemlerinde bazen tek başına bazen de uzlaşarak kadınların yaşamları üzerinde çeşitli baskı mekanizmaları kurmaya çalışmıştır. Kadınlar üzerinde kurulmaya çalışılan bu baskı ve kontrol mekanizmaları, beden politikaları ile de doğrudan ilişkili.

Geçmişten bugüne kadınlar, regl/menstrüasyon dönemlerinde birçok sorunla karşı karşıya kalıyor. Bunun en temel sebebi birçok kültürün temelde erkek egemen kodları içermesi, böylelikle de bu kültürlerin menstrüasyon dönemlerine dair birçok tabuyu da içerisinde barındırması… Örneğin doğurganlığın ve bununla doğrudan ilişkili olan regl kanının bir zamanlar bereketin simgesi olarak yorumlanırken, uzun zamandır kirlilik ve uğursuzluk olarak yorulması gibi…  Menstrüasyon bazı kültürlerde tanrının bir ödülü, kutsal olarak yorumlanıyor ama çoğunlukla kadınların doğurganlığı ve dolayısıyla sahip olduğu güçten korkan erkek egemenliğinin menstrüasyonu şeytanlaştırdığı, lanetli ilan ettiği de bir gerçek. Her iki durumda da menstrüasyon üzerinden kadın bedenine birtakım güçlü anlamların yüklendiğini ve bunlar üzerinden erkek odaklı bir bakışla beden politikalarının şekillendirildiğini görebiliriz.

Bedenimizden utanıyoruz

Kadınlar olarak bedenimize yabancılaştırılır, kendi bedenimizin doğal bir döngüsünden ve regl kanından utan hale geliriz. Kız çocuklarının 10-14 yaşlarından itibaren görmeye başladığı regl döngüsüne dair okullar ya da aileler tarafından kapsamlı, şeffaf bir bilgilendirme yapılmadığını; aksine regl olduğumuzda tokat atılması, ped alışverişinin adeta illegal yollarla yapılmaya çalışılması gibi tabuların zihinlerimize yerleştirilmeye çalışıldığını birçoğumuz kendi hayatlarımızdan da deneyimledik. Bu denli büyük sosyolojik ve psikolojik etkileri olan regl tabusunun cinsiyet eşitsizliğini ne denli derinleştirdiğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Reglin hala toplum tarafından kabul görmemesi, yok sayılarak olmayan bir meseleymiş gibi üzerinin kapatılmaya çalışılması regl ürünlerine ulaşımı da oldukça etkiliyor. Sadece kendi bedenimizden ve kanımızdan utandırılmıyor, aynı zamanda cinsiyetçi ekonomi ve sağlık politikaları sebebiyle de “özel günlerimiz” başta kız çocukları ve kadınlar olmak üzere regl olan herkes için eziyete dönüşüyor.

Regl yoksulluğu

Kapitalizmin girdiği krizlerin bedelini en çok kadınların ve çocukların ödemesine her gecen gün daha da yakından tanık oluyoruz. Öyle ki “regl yoksulluğu”, yoksulluğun kadınlaşması gibi kullanımı giderek artan kavramsallaştırmaları daha sık duymaya ve tartışmaya başladık. Daha çok duymaya başladığımız bir diğer kavram ise “tampon vergisi”. Bu kavram başta ped ve tamponlar olmak üzere kadınların kullandığı temel ihtiyaç ürünlerinin nasıl cinsiyetçi bir şekilde vergilendirildiğini ortaya koymak için kullanılıyor. Kadınların satın almasını sağlamak için pembe renklerde üretilen ve işlevsel olarak bir farklılığı olmayan jilet gibi ürünlerin, erkeklerin kullandığı ve tamamen aynı olan hijyen ürünlerinden ne denli pahalı olduğunu fark etmemek oldukça güç. Aynı şekilde temel bir ihtiyaç ürünü olan hijyenik pedlere de fahiş oranlarda vergi uygulanarak kadınların sağlık hakkına ulaşmaları engellenmiş durumda.

2022 TÜİK verilerine göre hijyenik pedler geçtiğimiz yıldan bu yıla yüzde 51,04 zamlandı. Aynı zamanda regl ürünlerinin tamamında %18 oranında lüks tüketim vergisi uygulanıyor. Regl olmak tamamen fizyolojik ve seçim hakkımızın olmadığı bir durumken erkek egemen sağlık politikalarının sonucunda lüks olarak değerlendirilebiliyor. Bu da biz kadınlara regl ürünlerine ulaşamamak ve sonucunda da sağlığımızın tehlikeye girmesi olarak dönüyor. Derin Yoksulluk Ağı’nın araştırmasına göre Türkiye’deki kadınların %82’si menstrüasyon dönemlerinde regl ürünlerine ulaşamıyor. Hijyenik pedlerin fiyatlarının her gecen gün artarak astronomik rakamlara ulaşması sonucunda sistem tarafından kadınlara önerilen şey ise yüzlerce liraya satılan ve ekonomik sebeplerden ötürü çoğu kadın tarafından tercih edilemeyen menstrüel kaplar olabiliyor.

Oysaki birçok kadın başka bir seçeneğe sahip olmadığı için peçete ya da kısıtlı sayıda ped kullanarak regl dönemini idare etmeye çalışıyor. Öte yandan ekonomik krizin bu denli derinleştiği ve faturasının kadınlara kesildiği bu günlerde, kadınlar cinsiyetçi vergilere ve kadın yoksulluğuna karşı isyanı büyütmeye devam ediyor.

Artan vergilere karşı mücadele

Kampüs Cadıları olarak genç kadın yoksulluğuna ve regl ürünlerdeki fahiş vergilere dikkat çektiğimiz eylemlerde, sokaklarda dev kanlı pedlerimizle yürürken söylediğimiz şey “Sadece kadın olduğumuz için, regl olduğumuz için kapitalizmin ve devletlerin yarattığı krizin bedelini biz ödemeyeceğiz”di. Yine Ankara’da TBMM önüne “Lüks değil temel ihtiyaç” şiarımızla yürürken ücretsiz ped hakkımızı alacağımızı söylerken bu talebimizde ısrarcıydık. Diğer yandan İspanyol performans topluluğu Sangre Menstrual üyelerinin 2014’te beyaz pantolonlarının üzerinden taşan regl kanlarıyla sokağa çıktığında söyledikleri, Türkiyeli kadınlarınkiyle çok benzerdi. Çünkü regl ürünlerindeki vergiye karşı dünyanın dört bir yanındaki kadınlar mücadele ediyorlar ve kazanımlar elde ediyorlar.

Türkiye’de üniversiteli kadınların mücadelesi sonucu İstanbul Kent Üniversitesi’nde okul tuvaletlerine ücretsiz ped kutuları koyuldu. Küçükçekmece Belediyesi’nin ardından İzmir’de de bazı belediyelerde kadınlara ücretsiz ped dağıtıldı. Bunlar küçük kazanımlar gibi gözükse de örgütlü bir mücadelenin ilk kazanımları olduğunu ve devamının da geleceğini görmek oldukça mümkün. Nitekim İskoçya’da kadınlar ülke genelinde verdikleri mücadele sonucunda ücretsiz regl ürünleri haklarına ulaştılar. Kadınlar tarih yazmaya, değiştirmeye, dünyanın her noktasında patriyarka ve kapitalizme karşı yaşamlarını, bedenlerini savunmaya devam ediyorlar. Çünkü biliyoruz ki sırtımızı yaslayarak güç aldığımız feminist mücadelemiz ve kazanacağımız bir dünya var. Kendi bedenimizden utandırılmak, çocukluğumuzdan itibaren ayrımcılığa ve baskılara maruz bırakılmak, kriz anlarında öncelikli olarak kazanımlarına saldırılanlar olmak istemiyoruz, olmayacağız. Toplumsal yaşamın her noktasını şekillendiren ve bizlere nefes aldırmayan cinsiyetçiliğin, şiddetin ve kadın yoksulluğunun karşısında mücadelemizi büyüterek yaşam alanlarımızı dönüştürmeye devam edeceğiz.

Yazar